Arkeolojik Kazı Sistemleri
Çağ farkı gözetilmeksizin her döneme ait kazılar için geçerlidir. Buna karşılık tabakalanmanın temel ilkeleri hiçbir zaman değişmemekle birlikte, kazı yöntemleri kazılacak alanın özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Sözgelimi günümüzde oldukça iyi durumda kalabilmiş kalıntıları kısmen toprak üzerinden de izlenebilen bir Osmanlı medresesinin kazısıyla, 7–8 bin yıllık üst üste tabakalaşma sonucu oluşmuş höyük türü bir yerleşme yerinin ya da altında mezar odaları bulunan Tümülüs veya kurgan denen tepelerin kazı yönteminin birbirinden farklı olması doğaldır. Tümülüs kazısıyla ilgilenen bir kazıcı tüm dikkatini bu tepeler üzerine yoğunlaştırır. Bu anıtta çoğu kez tek bir döneme aittir. Burada arkeologun ilgisi yalnızca mezar anıtının nasıl ve kim tarafından yapılmış olduğu üzerinde toplanmıştır. Buna karşılık bir yerleşme yerinin kazan arkeolog ise çok karışık sorular ve sorunlarla karşı karşıyadır. Çünkü burada birbiri üzerinde gelmiş ya da iç içe geçmiş düzensiz tabakalar söz konusudur.
İşte bu gibi durumlarda deneyimli arkeolog söz konusu ilkeleri kendine göre farklı biçimlerde uygulayarak sonuca varabilir.
İster büyük bir kent, ister bir köy, isterse de bir mezarlık olsun, büyük ya da küçük her kazının en başta gelen ilkesi, harabelerin üzerini örtmüş olan çeşitli toprak tabakalarının, kuruluş düzenlerinin tam tersine göre kaldırıp, bu işlemi de elden geldiğince ayrıntılı bir biçimde kayıtlara geçirmektir.
Genel ilkeler aynı kalmak üzere, kazıların sistem ve yöntem olarak kimi değişiklikler gösterdiğine yukarıda değinmiştik. Şimdi de bu değişik kazı sistemlerinden başlayarak, bunları farklı ören yerleri üzerinde ne şekilde uygulanabileceğini görelim
Günümüzde tüm dünyada uygulanabilir tek bir kazı istemi yoktur. Yerleşim alanlarıyla ilgili arkeolojik kazılarda kullanılan belli başlı sistemlerse şunlardır:
Plan kare sistemi
“grid sistemi” olarak da adlandırılan bu kazı stili ilk kez 1930’larda İngiliz arkeologu Sir Mortimer Wheeler (1890-1976) tarafından uygulanmıştır. Burada ana amaç, tabakalanmayı ortaya koyabilmek için yapı katlarını keserek dikine boyutu inceleyebilmektir. Bu sisteme göre kazı alanı arada 0.50 m.lik paylar bırakılmak koşuluyla 10 х 10 m veya 5 х 5 m.lik karelere ayrılır ve bu kazı sınırlı alanların içinde sürdürülür. Daha titiz bir çalışma gerektiren Paleolitik döneme ait mağara kazılarında, sınırlanan alanların boyutları 1 х 1 m.ye değin düşürülebilir. Başka bir değişle plan kare boyutları kazılacak alanın özelliklerine göre büyüyüp küçülebilir. Küçük plan kareler dar ve tabakaları kalın olan yerlerde avantajlara sahiptir. Anlaşılacağı üzere plan kare stratejisi denilebilecek bu sistem, yeni yerin yapay kare amaçlarla incelenmesi esasına dayanmaktadır.
Aralarda paylar bırakarak kazıyı yapay birimler içine sürdürmenin pek çok yararı bulunmaktadır ve bu günümüzde de en çok uygulanan sistem durumundadır. Bu sistemde kareler arasında kazılmadan bırakılmış olan 50 cm genişliğindeki payların kenarlarındaki dikey yüzler, kazılan alanın farklı yerlerinin stratigrafik profillerini ya da Türkçe tabiriyle kesitlerini içerir. Yani böylelikle her plan karenin dört ayrı profilini incelemek olanaklıdır. Gerçektende bir tabaka kazısı sırasında bu türde kesitler olmaksızın sıhhatli bir kazı yapma ve denetim olanağı hemen hemen yoktur. Hatta bu yüzden kesit incelemeksizin yapılacak bir kazıyı “sözlük olmaksızın yabancı dil öğrenmeye çalışma” ile bir tutanlar bile bulunmaktadır. Çünkü toprak profilinin dikine çizimi denilebilecek olan arkeolojik bir kesitte iki özellik açık bir biçimde görünmektedir:
1- Tabakaların dikine görünümü
2- Tabakaları oluşturan birimler arasındaki çeşitli ayırıcı çizgiler.
Bu özellikleri planlarda ise olanaklı değildir.
Plan kare sistemiyle yapılan kazılarda söz konusu arkeolojik birimler yani tabakalanmaya ilişkin karmaşık sorunlar daha kolay bir biçimde çözülebildiği gibi, buluntu durumunun saptanması ve kaydında da denetim kolaylığı sağlanmaktadır.
Bütün yararlarına karşılık, kazıyı daima plan karelerle sınırlanan alanlar içinde sürdürmenin oluşturduğu kimi önemli sorunlar da bulunmaktadır. Sözgelimi açılan mimarinin sık sık ayırıcı paylarla kesintiye uğratılması, geniş alanlarda tüm dokuyu görmeye engel olmakta hatta bazen de duvarlarının tümüyle bunların altında kalmasıyla eksik veya hatta yanlış sonuçlara varabilmesine neden olmaktadır. Ayrıca katı plan kare çukur yönteminin Anadolu ve tüm yakın doğu höyükleri gibi yükseklikleri fazla olan merkezlerde uygulanması başka büyük sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu da derine inildikçe plan kareler içinde çalışılmasının oluşturduğu zorluk tehlikelidir. Bu türde bir sistem uygulayarak yüksek höyükleri iyi bir biçimde inceleyebilmek hemen hemen olanaksızdır.
Açık Alan Sistemi
Sir M. Wheeler’ın sisteminin aksayan yönlerine alternatif olarak 1970’li yıllardan başlayarak gelişen açık alan sistemi, kalıcı ya da yarı kalıcı payların sınırlamalarına karşılık geniş sahaların kazılması ilkesine dayanır. Bu yöntem özellik plan kare sistemindeki dikey boyutun aksine yatay boyuta önem veren arkeologlarca benimsenmiştir.
Tüm yatay palanın kesintisiz olarak görülebilmesine olanak tanıyan açık alan sistemi en etkili biçimde, kalıntıları yüzeye yakın ve tek evreli ören yerlerinde uygulanabilir. Bu sistemle kazılan höyük gibi çok tabakalı yerlerde, karmaşık tabakalanma ilişkilerini aydınlatmak için, zaman zaman gereken uygun alanlarda, çizilip belgelendikten sonra hemen kaldırılabilecek türde kesitler bırakılmalıdır. Yani burada kesitler çizildikçe kaldırılan paylar söz konusudur. Bu türde kazıya ilişkin en iyi iki örnek olarak Ş.Urfa’nın Bozova ilçe merkezi yakınlarındaki Nevalı Çori ile Diyarbakır’ın Ergani ilçe merkezi yakınındaki Çayönü verebilir.
Özellikle Anadolu gibi yüksek höyüklerin çok olduğu bir ülkede plan kare sisteminin katı sınırlamalarının kimi önemli sorunlara yol açması yüzünden, açık alan stratejisi daha uygulanabilir bir sistem görünümündedir. Karmaşık tabakalı bir höyükte uygulanmış açık alan yöntemine en iyi iki örnek ise Burdur yakınlarındaki Kuruçay ile Malatya Köşkerbaba Höyüğü kazılarıdır.
Ancak bütün bu eğilimlere karşın, karmaşık tabakalı höyük kazılarında, kazı boyunca ayakta duran kesitlerin denetim bakımından kimi kolaylıklar sağladığı da kuşkusuzdur. O halde höyükleşmenin yoğun olduğu Anadolu gibi bölgelerde, açık alan stratejisi ile plan kare stratejisinin yararlı taraflarını birleştiren yeni bir sistem geliştirmenin gerekliliği tartışmasız bir gerçektir. Bu bir yandan mimarinin geniş ve kesintisiz bir biçimde incelenmesini olanaklı kılarken öte yandan stratigrafiyle ilgili kesitleri de göz ardı etmeyen bir yöntem olmalıydı.
Çapraz Açma ya da Satranç Tahtası Sistemi
Adıyaman yakınlarındaki Tille kazılarında İngiliz arkeologu David French tarafından uygulanan ve “çapraz açma” da denilebilecek “satranç tahtası” istemi bunlardan biridir.
Buna göre, kazı 10 х 10 m.lik ya da 5 х 5 m.lik bloklar içinde değil de istenildiği kadar geniş bir alandaki pek çok plan karede sürdürülebilir. Sözgelimi 20 х 20 m.lik 400 m kare tutarındaki bir alan içinde 10 х 10 m.lik 4 kare bulunmaktadır. Bu kareler 5 х 5 m.lik dörder eşit parçaya bölünür ve kazıya her bir plan kare içindeki küçük karelerden, birbiriyle çaprazlama ilişkili herhangi ikisinde aynı anda başlanır.
Bu iki karedeki kazı ilk tabana ininceye değin sürdürülür. Sonra açılan kenarların kesitleri çizilip öteki belgeleme işlemleri tamamlanarak, ayırıcı pay bırakılmaksızın çapraz durumdaki öteki iki küçük karenin kazısına girişilir. Aynı işlemler kazı ilerledikçe sürdürülür. Böylelikle 100m karelik bir alan yan paylara gerek kalmaksızın açılabilir. Ve hem d tüm kesitler kayıtlara geçirilebilir.
Bu farklı kazı sitemlerinden sonra , şimdi de içerikleri bakımından birbirinden farklı ören yerlerindeki uygulamalardan kimi örnekler verilecektir.