Sanat, Resim, Sanat Dersi, Yetenek Sınavları, Güzel Sanatlar
Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü 1982'de kurularak eğitim ve öğretim programlarına başlamıştır. Bölüm, halen, Halı-Kilim-Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı ve Tezhip-Minyatür Anasanat Dalı olmak üzere iki Anasanat dalında Lisans, Yüksek Lisans ve Sanatta Yeterlilik programlarını vermektedir. Lisans programına Özel Yetenek Sınavıyla alınan öğrenciler, ilk yıl bölüm öğrencisi olarak Temel Sanat Eğitimi ve Genel Kültür derslerini alırlar. İkinci eğitim yılının başında öğrenciler belirlenen kontenjan ve başarı durumları doğrultusunda ana sanat dallarına ayrılırlar.
Devamını okuDünya literatürüne "Türk Danteli" olarak giren iğne oyalarımız, ilk bakışta dantelle benzerlik gösterse de, bir alan oluşturan ve mutlaka bir eşyaya dikilmek üzere yapılan iki boyutlu dantelden, üç boyutlu yapısı ve başlı başına bir süsleyici olması ile ayrılmaktadır.İğne oyalarının malzemesi genellikle ipektir.
İğne oyasının ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük etken, Anadolu'nun İpek Yolu üzerinde olması ve ipek üretimi yapılmasıdır.Küçük iğnelerle düğümlenmek suretiyle yapılan oyaların, düğümler sıkıştırıldıkça örgü gözleri de küçülmektedir.İğne üzerine iplikle ilmik atarak ve iğneyle ipliği bu ilmik içinden çekerek yapılan iğne oyalarının, kare ve üçgen olmak üzere iki ilmek çeşidi bulunmaktadır.
Tekli sarma veya çiftli sarma biçiminde yapılabilen iğne oyalarının, tekli sarmasında, önce kumaşa batırılan iğnenin üstüne ipliğin sağdan sola doğru çevrilmesiyle bir halka oluşturulur.İlmekler belli aralarla tekrar edilerek zürafa adı verilen birinci sıra tamamlanır.Dönüş sırasında aynı ilmek soldan sağa doğru yönlendirilen halka içinden geçirilerek yapılmaktadır.
RENK
Ekşi : Hava prensibi = Sarı - Limon - Turunçgiller
Tuzlu : Su prensibi = Yeşil, yeşil - mavi - lahana, pırasa
Tatlı : Ateş prensibi = Kırmızı, pembeye kadar - elma
Acı : Yer prensibi = Derin maviden viyolete kadar – patlıcan
( Newton, Chevral ( Şevral )-, Helmholtz ( Helmaz )-,Empresyonistler renk üzerine araştırma yapmışlardır.)
Işınların tümünü alan bir yüzey hepsini olduğu gibi yansıtırsa söz konusu yüzey beyazdır. Siyah cisimler ise gelen ışığın hepsini yutar. Kırmızı cismin bu rengi, kırmızı hariç bütün ışınımları yutarak alıkoymasından kaynaklanır. Eğer bütün ışınımlar eşit oranda yutulursa cisim gri gözükür. Şu halde renk maddenin ışık üzerine etkime tarzından başka birşey değildir ve Tundall' ın ifadesine göre ışığın uğradığı işlemin sonucudur. ( Dalga boyu en kısa kırmızı, en uzun mor dur. )
İletişim Tasarımı Programı ; nokta elamanı ile bilgisayara dayalı düzenleme.
Nokta, eni boyu ve yüksekliği olmayan boyutsuz bir elemandır. Gerçekte böyle ideal bir varlık bulunmadığından, noktayı bütün boyutları biribirine eşit olan küre (yüzey üzerinde daire) ile belirtmeyi seçtim. Yaptığım işte bir gurup beyaz daire siyah zemin üzerinde perspektife göre giderek uzayan ya da kısalan sıralar halinde dizilerek, iki boyutlu bir yüzeyde derinlik etkisi yaratmaktadır. Dairelerin üzerindeki siyah boşluklar karanlık alanları belirtmekte, beyaz ve gri kısımlar ise sahnedeki bir ışık merkezinden yayılmaktadır. Aydınlık ve karanlığın bu biçimde dağılımı derinlik etkisini arttırmaktadır.
Ebru Sanatı Nedir?
Birbiri içine geçmiş, ancak karışmamış, bakışla ayırdedilebilecek şekilde duran renk ve şekillere "EBRU" denir. Sanat olarak EBRU, su üzerine serpiştirilen sıvı boyanın rasgele bezendiği şekillerin ve bu şekillere müdahele edilmesiyle meydana gelen figürlerin kağıda aktarılarak sergilenmesidir. Ebru sanatının diğer bir özelliği de geleneksel Türk el sanatlarından olmasıdır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti. Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.
El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir.Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır.
Geleneksel Türk El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur. Geleneksel Türk El Sanatlarını; halıcılık, kilimcilik, cicim zili, sumak, kumaş dokumacılığı, yazmacılık, çinicilik, seramik-çömlek yapımcılığı, işlemecilik, oya yapımcılığı , deri işçiliği, müzik aletleri yapımcılığı, taş işçiliği, bakırcılık, sepetçilik, semercilik, maden işçiliği, keçe yapımcılığı, örmecilik, ahşap ve ağaç işçiliği, arabacılık vb. sıralanabilir.
Arkeometri Sir Christopher Hawkes tarafından, yayımına 1958'de başlanan History of Art at Oxford ve Arkeoloji Araştırma Laboratuarı bülteninin ismi olarak bulunmuş bir kelimedir.
Arkeometri kelimesi arkeoloji ve metric (Grekçe meitron kelimesinden "ölçme işlemi" bir ölçüm) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir ve arkeolojik buluntuların değerlendirilmesinde kullanılan ölçüm veya sistemler anlamına gelmektedir.
Bu kelimenin ikinci kısmının arkaik olarak gösterilen anlamı arkeologlarla fizik ve tabii bilimciler arasında ortak bir yüzey temin etme konusunda arkeometrinin rolü ile anlam kazanmıştır. Çok kısa olarak arkeometri, arkeolojik verilerin fiziksel ve kimyasal metodlarla, matematiksel modelleme, istatistiksel analiz ve bilgi edinme teknikleri ile değerlendirilmesi şeklinde açıklanabilir.
Arkeometri'yi çeşitli disiplinlerin Arkeoloji'de ortak çalışması diye özetleyebiliriz. Bu disiplinlere Antropoloji, Zooloji, Botanik, Biyoloji, Biyokimya, Keramoloji, Metalurji, Malzeme Bilimi,Yerbilimleri, Fizik, Kimya, Matematik, İstatistik, Bilgisayar Bilimleri ve çeşitli tarihleme metodları örnek olarak sayılabilir. Eskiden Arkeometri denince sadece arkeolojik seramik üzerine yapılan çalışmalar kasdedilirdi.
Arkeolojide oluşan somut bir soru üzerine, bu sayılan displinlerden biri veya birkaçı arkeolojiyle ortak çalışmalar yapabilmektedir.
Arapça'da çizgi ya da bir satır yazı anlamına gelen hat sözcüğü, bugün Arap harfleriyle yazılmış güzel el yazısı karşılığı olarak kullanılmaktadır. Hat; güzel yazi sanati olup, yazarlarina hattat denir: Kûfî, Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhânî, Tevkî', Icâze, Ta'lik, Divânî, Celi, Rik'a, Ma'kili dâhil, bin kadar çesidi vardi. Halicilik, kumasçilik, dericilik, ciltçilik, kitapçilik, tezhipçilik, porselencilik, kehribarcilik, mürekkepçilik, mobilya, sandalcilik da ayri birer sanat dali olarak, her sahada eserler verildi.
Yazıya verilen değer, bütün İslam kültürlerinde hat sanatının çok üstünde durulmasına yol açmıştır. Özellikle Osmanlı kültürü içinde hat sanatı çok ilerlemiş, işlevsel görevinin yanısıra, estetik bir düzeye yükselmiş, adeta batı resim sanatındaki tabloların yerini tutar olmuştur. Gerçek bir tablo gibi çerçevelenerek duvara asılan güzel yazı örneklerinden ünlü hattatların yapıtlarına Osmanlı tarihinde çok büyük paralar ödendiği bilinmektedir. Güzel yazı, yalnız levhalarda değil, bundan başka el yazması kitaplarda, fermanlarda, diplomalarda, cami iç ve dış duvarlarında, çeşitli yapıların yazıtlarında, mezar taşlarında, pencere kapağı ya da kapı kanadı gibi mimarlık ögelerinin üstlerinde, halı bordürlerinde, kutu, vazo, tabak gibi gündelik eşyada da kullanılmıştır.
Hat sanatında yazı gelişigüzel yazılmaz, her yazı türünün kendine özgü özellikleri, inceden inceye saptanmış kuralları vardır. Tarih boyunca ünlü hat ustaları zaman zaman yazı kuralları oluşturmuşlar ve bunları saptamışlardır. Çeşitli yazı türleri birbirlerinden, harflerin büyük ya da küçük olması, biçimi, aralıkları, bazı harflerin birbirlerine bitiştirilip bitiştirilmemesi, bazı yazı işaretlerinin kullanılıp kullanılmaması gibi özellikleriyle ayrılır.
Fotoğraf - Video Programı ; nokta elemanı ile fotoğrafa dayalı düzenleme
Objektifsiz fotoğraf yöntemi olan fotogram, yarı saydam ya da saydam olmayan objelerin siyah-beyaz veya renkli fotoğraf kağıdı, fotoğraf filmi ya da ışığa karşı duyarlaştırılmış herhangi bir obje üzerine yerleştirilerek pozlanması ve normal kağıt banyosu işlemlerinin yapılmasıyla elde edilir. Pozlama sırasında verilen f-değerlerine, objelerin saydam, yarı saydam ya da saydam olamamalarına; hareketli ya da hareketsiz olmalarına göre gri tonlar artar ya da azalır. Objenin dışında şablon da kullanılabilir. Baskı sırasında agrandizör objektifinde orta f-değeri seçmek ( 5.6f, 8f gibi ) gri tonları daha rahat elde etmeyi sağlar. Objektif önüne dokulu camlar konarak çok değişik sonuçlar da alınabilir. Fotogramda kompozisyon çok önemlidir. Bundan dolayı baskı öncesi tasarım gereklidir.
Çizgisel çalışmalarda nesnenin maddesel kavranışından bir şey vardır aynı zamanda sınırlanmasından kontursal yapısından bir gösterge vardır ve dokunma duyusuna dayanır. Gölgesel çalışma ise lekelerden oluşur ve bu lekesellik göze hitap eder. Bu, görsel bir duyumdur. Anlamak için gerçekleştirilen dokunsallık zaman içinde yerini görselliğe bırakmıştır. Dünyadaki değişim ve gelişim yeni ilgileri, bilgileri ve güzellikleri doğurmuştur.
16.yy da düzgün, devamlılık gösteren çevre çizgisi 17.yy da yerini kesik çizgiye bırakır ve bu kesik çizgi, değişen, süregelen nesnelerin betimlenmesini sağlayan farklı bir görev olarak yerini alır. Kesik çizgilerin belirlediği gölgesel üslupta, yüzeylerin yumuşaklık, katılık, düzgünlük-pürüzlülük, gibi nitelikleri de belirtilir. Bu iki üslubun çok iyi çözümlerini resimlerde de görürüz. Örneğin çizgisel üsluptaki bir çalışmada ağaçların yaprakları teker teker işlenmiştir. Gölgesel üsluptaki bir çalışmada ise ağaçların yaprakları kalem vuruşlarıyla belirtilmiş daha lekesel bir tarzla hangi cins ağaç oldukları ve yaprakların kıpırtıları verilmiştir.
Tığ oyalarında daha çok pamuk ipliği kullanılmakta ise de son zamanlarda sentetik ipliklerin tercih edildiği görülmektedir. Tığlarla zincirlenerek örülmektedir.İplikle bir ilmek (halka) oluşturulmakta sonra tığa sarılan iplik bu ilmeğin içinden geçirilerek çekilmektedir.
Zincirden oluşan ilmekler, sıralar biçiminde üst üste örülerek motifler oluşturulmaktadır.Bazı örneklerde ilmeklerin araları ve içi farklı sayı ve dolama çeşitleri ile boş bırakılmakta veya doldurulmaktadır.Böylece boş ilmekler ve dolu yüzeyler yanı sıra farklı atlamalar ve değişik boyutta deliklerle değişik motifler oluşturulmaktadır.
1)Resim:Çam Oya, Afyon
2)Resim:Çelenk, İstanbul
Ülkemizde meslek ve sanat eğitiminin birincil sorunu, eğitimin üretimin gereksinmeleri ile bağdaşamamasıdır. Üniversitemiz çatısı altında 1994 yılında kurulan Fotoğraf Bölümünün çıkış noktası, ülkemizdeki fotoğraf sektörü ile iletişim içinde olan bir eğitimi gerçekleştirerek olanaklar aramaya özen gösterilmekte ve bu arada azımsanmayacak destek sağlanmaktadır. Şu anda bölümümüzün Türk Fotoğraf Sanatı ve sektörünü temsil eden kişilerden oluşan bir danışma kurulu vardır. Belli aralarda toplanılarak eğitimin yönü tartışılmaktadır. Fotoğraf Bölümünün lisans eğitimi 4, Yüksek Lisans eğitimi ise 2 yıl olarak verilmektedir. Geleceğe nitelikli elemanlar yetiştirmek amacıyla öğrencilerin, teknik, estetik bilgilerini artırmak ve fotoğrafın diğer sanat dalları ile etkileşimini gösterebilmek gayesiyle Lisans eğitiminin ilk iki yılında fotoğraf tekniği, estetiği ve genel kültür dersleri verilmektedir.
Devamını okuGeleneksel Türk sanatlarından biri olan “minyatür”, 8. ve 9. yy’a ait olan ve Uygur merkezlerinden günümüze gelmiş olan Türk sanatı örneklerinden biridir. Nakkaşlar tarafından, kağıt, parşömen, fildişi gibi nesnelerin üzerine boya ve yaldızla süsleme şeklinde yapılır. Çok ince işlenerek ve küçük boyutlu olarak çalışılır. Ortaçağ’da Avrupa’da yazılmış olan kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle süslenirmiş. Bu rengi sağlayan ise “minium” isimli bir kurşun oksitmiş. Konu başlıklarını minium ile belirginleştirmeye ise “miniare” denirmiş. Minyatür ismi buradan gelmektedir. Türkler bu tarz resme “Nakış Resim” demişlerdir. Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki devreye ait minyatürler, Uygur Prensleri ve prenseslerinden oluşurlar. Bu minyatürlerin üslupları çok zengindir.
Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa’da çok güzel minyatürler yapıldı. Daha sonra minyatür genelde madalyonların üzerindeki portreler için kullanıldı. 17. yy’dan sonra ise genelde fildişi üzerine yapılan modeller yaygınlaştı.
İslam’da resmin yasak oluşuna rağmen, minyatür resim sayılmadığından gelişebilmiş, geleneksel bir zanaat halini alabilmiştir.
Düzce Üniversitesi 2012-2013 Öğretim Yılı Yetenek Sınavı Tarihleri henüz açıklanmamıştır!..
Yetenek sınavı tarihleri ve başvuru koşulları açıklandığı zaman sanatdersi.com sitemizde yayınlanacaktır!..
SanatDersi.Com sitesi olarak başarılar dileriz...
Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 13. yüzyılda Türkistan’da, Semerkant’ta ve 14. yüzyılda İran’ın doğusundaki Herat Yöresinde yapıldığına dair bazı kaynaklar bulunmaktadır. Ebru da aynen kağıt gibi İpek Yolu ve diğer ticaret yollarını kullanarak doğudan batıya yayılmıştır.
Tarihi tesbit edilmiş en eski ebru 1447 yılına ait olup, Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. Bu eserden hem Sayın M. Ali Kağıtçı, hem de Sayın Uğur Derman bahseder. Osmanlı döneminde bir çok ebruzen yetişmiştir. Bu dönemde ebrulu kağıtlar devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Buradaki başlıca amaç estetik değerlerin yanı sıra tahrifat girişimini engellemektir ki; bugün çek, senet ve kağıt paralar üzerindeki karmaşık desenlerin mantığı buna dayanmaktadır.
Geçmişten günümüze sürüp gelen maddi kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğinin geleneksel sanatlarımız arasında önemi büyüktür.Türkler Islamiyetten önce Orta Asya'da ağacı kutsal saymış, bunu sanat yapıtlarında kullanmışlardır.Kurganlarda özellikle Pazırık'ta yapılan araştırmalar sonucu ağaç işi buluntuların yanı sıra at eğeri, koşum takımlarında kullanılan ağaç parçaları bulunmuştur.Zamanın tahribine karşı fazla dayanıklı bir madde olmayan ahşap sanat eserlerinden günümüze pek örnek kalmamıştır.
Ağaç - Ahşap İşçiliği
Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişmiş, kendine özgü bir şekil almıştır. Selçuklu, Beylikler dönemi ağaç eserleri daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup gerçekten çok üstün işçilik göstermektedir.Osmanlı Dönemi ahşap işçiliğinde sadelik hakim olmuş, çeşitli teknikler daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, rahle, Kuran muhafazası gibi kullanım eşyası, pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, sütun başlığı, tavan, mihrap, minber (vaaz kürsüsü) , sanduka gibi mimari öğelerde uygulanmıştır.Ağaç işçiliğinde en çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz, gül ağacı kullanılmakta, kakma, boyama, kündekari, kabartma - oyma, kafes gibi teknikler uygulanmaktadır.
Kapalı biçimle söylenmek istenen, resmi inşacı araçlarla kendi içinde sınırlı bir görüntü haline getiren, her yanı hep kendisini belirleyen kapalı bir betim, açık biçimle de her yanı kendi dışını belirleyen, sınırsız görünmek isteyen ama yine de gizli bir sınırlama duygusu veren bir betimdir. 16.yy da yataylar ve düşeyler resme egemendirler, resimler merkezde bulunan bir eksenin çevresinde düzenlenmişlerdir. 17.yy da ise yataylar, düşeyler inşacı güçlerini yitirirler, resimlerde serbest bir düzen görülür. Resim çerçeveden dışarı çıkar, görülebilen dünyanın rasgele bir parçası haline gelir. Söz konusu olan açık kompozisyondur. Klasikteki karşıt renkler barokta önemini yitirir, renk ve ışık resme öyle dağıtılır ki, resimde bir doygunluk durumu değil bir gerilim elde edilir. Işık yada parlak bir renk resmin bir köşesine konur, böylece resimde dış merkezli bir düzen sağlanır. Kuşkusuz Barokta da bir yasalılık vardır - olmasaydı ritm olmazdı - ama bu apayrı yolda bir yasalılıktır, güzellik sınırlı da değil sınırsız da, sonsuzluktadır.Yontuda da durum aynıdır. Klasik yontunun inşacı değerleri, yerini eğiklere bırakır ve yontu duvardan nişten fırlayan bir devinimliliğe kavuşur. Hele Rokoko’da yontu hiçbir yerle ilişkisi olmadan tek başına yaşar.
Devamını okuSanat öğretiminin en belirleyici niteliği olan, öğrencinin yaratıcı kişiliğinin öne çıkarılması, Resim Bölümü'nde eğitim öğretim programlarının ana eksenini oluşturmaktadır. Bu program çerçevesinde, öğrencinin geniş bir perspektif içinde, çağdaş bir görüş ve anlayışla, sanatsal birikimler kazanmasına yönelik kurum içi ve dışı her türlü olanaklardan yararlanmaları sağlanır. Öğrencilerin düşünceyi görselleştirme çabalarında karşılaşacakları sorunları aşabilmeleri için çağın sanat anlayışı içinde gerekli hazırlanmasında özen gösterilir. Dört yıllık öğrenim boyunca bir sanatçı kimliği kazanan ve Resim sanatının geçerli kuram ve kurallarını öğrenerek özgün yapıtlar ortaya koyan, küreselleşmenin giderek önem kazandığı günümüzde genç sanatçı adaylarının ülke ve dünya kültür, sanat yaşamına olumlu katkılarda bulunmaları amaçlanmaktadır.
Devamını okuBİLEŞİK SANATLAR PROGRAMI
Program Yürütücüsü: Doç. Rıfat Şahiner
Eğitim Süresi: 4 Yıl
Bileşik Sanatlar Programı,
Sanat ve Tasarım Fakültesi´nin disiplinlerarası yapısı içinde iki boyutlu,
üç boyutlu ve günümüz sanatının tüm olanaklarını içeren,
sanatlar arası buluşmayı hedefleyen,
ortak deneysel üretim alanları yaratan
ve projeler geliştirip bunları hayata geçiren geniş bir perspektif içinde
çok yönlü bir sanat formasyonu
amaçlamaktadır.
Bileşik Sanatlar Anasanat Dalı Sekreterliği:
+(90) 212 383 2696 - 22
Osmanlı ve Anadolu insanının giyim tarzını ve yaşam şeklini, canlandıran bebekler yöresel kumaşlar kullanılarak ve aslına sadık kalınarak yapılmaktadır.Pamuk, Tahta, Kumaş vs. kullanarak ve tamamıyla elle şekil verilerek çalışılan bebeklerin hiçbir yerinde kalıp kullanılmamaktadır.
Folklorik Bebek; ülkelerin geçmişten bugüne yaşam tarzlarını gelenek ve göreneklerini kılık kıyafetlerin yansıtmaya çalışan yani folklorunu tanıtan bir sanat dalıdır.
Karakterleri oluştururken çeşitli mesleklere bürünürsünüz. Bir yüz ifadesini hayata geçirmede sabırlı bir heykeltıraş kıyafetleri oluştururken modacı-sitilist oluverirsiniz o an.
Ayakkabısından yemenisine elindeki mendilin oyasına kadar her dalda beceri sahibi olmaya zorlanırsınız istemeden
Kıyafetleri oluşturmada ; yöreye göre çok çeşitlilik gösteren orijinal özelliklere sadık kalma ilkesi ile yola çıktığınızda ;bazen bir sahafta bazen el tezgahlarıyla yöresel kumaşların dokunduğu atölyeler veya bu türden ürünleri satan dükkanlarda bulursunuz kendirinizi.
MÜZİK TOPLULUKLARI PROGRAMI
Program Yürütücüsü: Yrd. Doç. Aslıhan Eruzun Özel
Program Yürütücüsü Yardımcısı: Öğr. Gör. Dr. Ebru Ayata
Eğitim Süresi: 4 Yıl
VİZYON
- Programımız eğitim planlarının ve ders programlarının sürekli
yenilenerek gündemi takip eden modern çizgisinin kalıcı kılınması.
- Programımızın ulusal ve uluslararası platformlarda isim ve söz sahibi
olması.
- Programımıza bağlı olarak çalışan bir orkestranın ve öğrenci
çoksesli korosunun kurulması, bu toplulukların program
içindeki çalışmalarının yürütülebileceği ve performanslarının da
sergilenebileceği kapasitede bir dinleti salonuna sahip olmak.
- Fakülte bazında disiplinlerarası üretimlerin değerlendirilebileceği
atölye çalışmalarında MTP olarak aktif rol almak ve bu çalışmaların
gerçekleştirilebileceği mekanlara sahip olmak.
- Yazılı, görsel ve işitsel materyellerden oluşan bir müzik
kütüphanesine sahip olmak.
- Ses stüdyosunun eksiklerinin giderilerek aktif hale getirilmesi ve
fakülte dışı kullanım şartları belirlenerek stüdyodan programımıza
dolayısıyla fakültemize maddi kazanç sağlanması.
MİSYON
- Üniversite eğitimi içinde evrensel düzeyde performans özellikleri
taşıyan, yenilikçi, yaratıcı, eleştirel, araştırmacı, paylaşımcı, etik
Selçuklu çini sanatında önemli bir gelişme gösteren mozaik çini tekniği, Osmanlı devrinde etkisini kaybeder. Osmanlı sanatında, özellikle renkli sırların, motifi oluşturmak için kullanıldığı çok renkli sır tekniği, erken Osmanlı devrinde mükemmel örneklerini verir. Renkli sır tekniği, XVI. yy.'a kadar önemini korumuştur. Bu teknikte özellikle tatlı bir sarı ve yeşil ayırt edici renklerdir.
XVI. yy.'ın ortalarından itibaren Osmanlı çini sanatına, sır altı tekniği hakim olur. Şeffaf sırın altına uygulanan natüralist çiçekler ve hatayî grubu süslemelerin hakim olduğu görülür.Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de, Anadolu'da minaî tekniğinde ilk denemeleri yapılan kırmızı rengin "kabarık mercan kırmızısı" olarak sır altına uygulanmasıdır. Firûze, koyu yeşil, mavi , lacivert, beyaz ve siyah gibi renklerin kullanıldığı bu muhteşem üslûp, XVI. yy.'ın sonlarından itibaren bozulmaya başlar. Kırmızı renk, zamanla kahverengiye dönüşür ve ortadan kalkar.
Genel olarak var olanın biçimlendirilmesidir. Doğadaki tüm nesneler titiz bir boyut ilişkisi içindedirler. Bir formun kalınlığını, derinliğini, uzunluğunu, genişliğini belirleyen ölçüm serileridir. Biçimlerin farklı boyutlarda kullanıldığında farklı etkilerin elde edilmesi nedeniyle ölçü, önemli bir tasarım ögesidir. Ölçü bakımından birbirine yakın boyutlardaki biçimler uygun, farklı boyutlardaki biçimler ölçü bakımından birbirine zıttır. Armoni ve zıtlık sağlamak için kullanılırlar.
Doğada var olan nesnelliğin kendine özgü bir boyutlanması varsa, tasarım ögelerinin ve değerlerinin de bir boyutlandırılması vardır.
Her tasarım ögesinin boyutu :
a- İşlevsel açıdan,
b- Malzeme açısından,
c- Biçimsel açıdan,
d- Çevreyle olan ilişkisi ve ögenin kendi geometrisiyle ya da strüktürü ile belirlenir.
Yağlıboya resimde kullanılan boyalar palet denilen ince ve hafif ceviz veya limon ağacından yapılmış bir yüzey üzerine sıralanırlar. En iyi paletler sert parlak ve hafif olanlarıdır. Ceviz, limon, akaju veya kontraplakın seçilmeleri bundandır. Bu tahtalar yüzeyleri zımparalandıktan sonra ve yağlarla bazı işlemlere tutulduktan sonra kullanmaya elverişli olurlar.
Paletlerin biçimleri ve büyüklükleri ödevlerine göre değişik olur. Fakat esas olarak dikdörtgen ve oval biçimdedirler. Paletin bir kenarında baş parmağın geçeceği büyüklükte bir delik vardır. Sol elin baş parmağı bu delikten sokularak, palet güzelce kavranır ve paletin altında serbest kalan parmaklarla kullanılacak fırçalar tutulur. Palet kullanılacağı zaman önce üzeri haşhaş yağı ile ovularak toz ve kirlerden temizlendikten sonra boyalar üzerine dizilmeli ve karıştırılmalıdır. Yağlı boyada paletin temizliği pek önemlidir. Resim yapıldıktan sonra paletin ortasındaki boya artıkları terebentinli bezle iyice temizlenmeli ve sonra üzeri haşhaş yağı ile ovularak tozdan uzak bir yere kaldırılmalıdır.
Kültürler doğar, gelişir ve kaybolur. Bazısı kaybolur gider bazısı ise kalır ama var bir gelişim içerisindedir. Toplum içindeki siyasi, kültürel, bilimsel olaylar, değişimler, gelişmeler ve evrimler üstüste binerek kültürü oluşturur. Bir kültürün o anki durumunu anlamak için onun geçmişini de bilmek gerekir. Halkbilimi bilindiği üzere bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleriyle derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da bir birleşime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir. Dolayısıyla halkbilimi bir toplumu her yönden inceler. Neredeyse tüm bilimlerdeki gelişmelerin sonuçları halkbiliminde toplanır ve halkbilimi bunları kendine göre sentezler.
olan kültürler hep bir
Sonuçta sadece o toplumun veya bölgenin bugünü ile değil geçmişi ile de ilgilenir. Dolayısıyla iilgilendiği noktalardan biri de hiç kuşkusuz o toplumun veya bölgenin tarihidir. Arkeoloji işte bu noktada devreye girer. Daha önce belirtildiği gibi (bkz. Bölüm 1:Arkeolojinin Tanımı) gerek yazılı gerekse de yazısız tarihin incelenmesinde halkbilimine yardımcı olur.
Oğuz boylarının Kayı boyuna mensup olan Türkler, 12299'da Söğüt'te Osmanlı devletini kurdular. Zamanla, çağının en kudretli imparatorluğu haline gelen bu siyasi teşekkül zamanında, Türk Sanatı da evrensel bir sanat olarak Dünya Sanat Tarihi'ndeki seçkin yerini aldı.
Devamını okuKarahanlılar, Asya'da kurulmuş ilk İslâm Türk devletidir. Bu devleti kuran Karluk Türk' leri olup, Çiğil ve Yağma Türkleri de bunlarla beraberdir. IX. yy. ortalarından, XIII. yy başlarına kadar (842-1212) hüküm sürmüşlerdir.
Devamını oku
Mekik oyalarının malzemeleri de tığ oyalarında kullanılanlarla aynıdır.Belli uzunlukta bir ipliğe, istenen motifin şekline göre mekikteki iplikler halkalanarak işlenmektedir.Yapımı iğne oyalarından daha kolay, tığ oyalarından daha zordur.Tekniği hacimli motiflerin örülmesine elverişli olmadığı için iğne ve tığ oyaları kadar çeşitleri bulunmamaktadır.
1)Resim:Kır çiçeği, Adana
2)Resim:Katmerli Papatya, Ankara
Filkete oyalarının malzemesi de genellikle pamuk ipliğidir.Ancak son örneklerinin sentetik iplerden yapıldığı görülmektedir.Bir filketenin iki sapına iplikler geçirilip tığ ile orta kısmından bağlanarak işlenmektedir.Filketenin enine göre meydana gelen bu örgülerin kenarlarına tırtıl, boncuk veya pul geçirilerek yapılan örnekleri de bulunmaktadır.Dikilecek kısım ayrıca zincir çekilerek hazırlanmaktadır.
1)Resim:Ergen Bıyığı, Adana
2)Resim:Dansöz Küpesi, Afyon
İslâmiyet sonrası Türk keramik sanatı, Karahanlılar'la, hatta onların İslâmiyetten önceki devri olan Karluklular ile başlar. Karluk keramiğinde, Uygurlardan gelen süsleme motiflerini görüyoruz. Karluk ve Karahanlı devirlerinde kırmızı ve beyaz hamur kullanılmış, sigrafitto, taraklama, noktalama gibi birçok teknik uygulanmıştır. Bu teknikler bazen bir arada kullanılıyordu. Bu keramiklerde dikkati çeken husus, figüratif konuların yerini, yavaş yavaş bitkisel ve geometrik motiflerin hakimiyetine bırakmasıdır.
Karahanlı keramiklerinde süslemeler, bir merkezden kaynaklanarak yayılır. Tabakların kenarlarında süsleme bordürlerinin yanında, kûfî yazı şeritleri de dikkati çekmektedir. Karahanlı keramiklerindeki bitkisel motifler ve bunların oluşturduğu düzenlemeler, Hıtaî (Hatayi) tarzı süslemelerin kaynağına işaret etmektedir.
Amaç
21. yüzyıl ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda hızla değişen, dönüşen bir dünya düzeni ortaya koymaktadır. Bu yüzyılın değişim ve dönüşümleri kaçınılmaz olarak sanat alanına da yansımaktadır. Günümüzde yeni kavramlar, yepyeni estetik değerler ve belki de en önemlisi olarak aralarındaki sınırlar iyiden iyiye kalkmış, birbirlerinin kavramları ile konuşmaya başlamış olan disiplinler söz konusudur. Sanat, bu yüzyılda kendi kabuğu içine çekilmiş, sadece kendi değerleri ile konuşan bir disiplin değildir artık. Müzik, resim, fotoğraf, dans gibi sanat disiplinleri kendi aralarındaki sınırları neredeyse tümden ortadan kaldırdığı gibi, fizikten kimyaya, matematikten psikiyatriye kadar hemen tüm bilim alanlarının kavramlarını kullanmakta ve kendi kavramlarını bu alanlara ödünç vermektedir. Sanat ve Tasarım Yüksek Lisans Programı da bu anlayışla yapılandırılmıştır.
Vizyon
21. yüzyılın ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda hızla değişen, dönüşen dünya düzeni içinde sınırları belirsizleşmiş, birbirlerinin kavramları ile konuşmaya başlamış olan disiplinleri sanat ile birleştirmek, sanatı sadece kendi kavramları ile konuşan konumundan kurtarmak, disiplinlerarası ortamda yeni yerini belirlemek.
Misyon
1915’te İstanbul’da doğdu Güzel Sanatlar Akademisinde Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Lêopold Levy atölyelerinde öğrenim gördü (1933-1937). Arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da ^^Liman Resim Sergisi^^ni düzenledi (1940). 1941’de Ferruh Başağa, Avni Arbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Nejat, Agop Arad, Haşmet Akal’la birlikte ^^Yeniler Grubu^^da yer aldı. Bu grubun her yıl iki kez açılan sergilerine katıldı(1941-1951).
1946-1983 yılları arasında yaklaşık kırk kadar kişisel sergi açtı. Paris’te, Hollanda’da, Venedik’te, Sao Paolo’da resimlerini sergiledi.
Sanatın çizgi ile başladığı gerçektir, yaşamın da. Yaşamın çizgisi, sanatın çizgisi kadar önemlidir bu nedenle. Göz nesneyi görürken el çizgiyi gerçekleştirir. Ya yüreğin gerçekleştirdiği çizgiler; karmaşık, sade, sık, seyrek, ince, kalın…Hayallerin çizgisi yaşamın çizgisine dönüşürken kazandırdığı ya da yitirdiği değerleri ile çizgi, nesneyi görme biçimine dönüşür. Çizgi; iki gözün bakışında saklı olan. Bakışın sıcaklığında eriyen ya da soğukluğunda kalın siyah bir görselliğe dönüşen. Yaşamımızdaki noktalar yan yana gelip yeni biçimiyle çizgi olup bir yol izler, uzun ya da kısa olan. Nokta konulup bitiyor mu? Hayır yaşam tek nokta değil ki, bir çok nokta. Bazen yan yana gelip sıralanan bazen yumağa dönen ilişkilerin içinde yer alan. Nokta, yan yana dizilerek uzarken çizgiyi oluşturuyor, insanların birlik olup değiştirebildikleri şeyler gibi, bir biçim yan yana geldiğinde başka biçimler ürüyor. Çizgi sınırları belirleyen oluveriyor. Doğada çeşitli çizgisel yapıyla karşılaşırız. İnsanların çizdiği çizgi, salt kağıda değil kalemle. Yaşamına çektiği çizgi. Farklı, siyah, gri ya da renkli olan. Önemli olan çizginin zengin verilerinden yararlanmaktır, bilinçli bir şekilde ve sevgiyle.
Devamını oku