Sanat, Resim, Sanat Dersi, Yetenek Sınavları, Güzel Sanatlar
Fakültemiz; Sanat Bölümü, İletişim Tasarımı Bölümü, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü olmak üzere 3 bölüm; Bileşik Sanatlar Anasanat Dalı, Sanat Yönetimi Anabilim Dalı, Fotoğraf ve Video Anasanat Dalı, İnteraktif Medya Tasarımı Anabilim Dalı, Dans Anasanat Dalı, Duysal Tasarım Anabilim Dalı, Müzik Toplulukları Anasanat Dalı olmak üzere 4 Anasanat ve 3 Anabilim Dalı; Sanat ve Tasarım Yüksek Lisans Programı, İnteraktif Medya Tasarımı Yüksek Lisans Programı, Müzecilik Yüksek Lisans Programı, Sanatta Yeterlilik, Sanat ve Tasarım Doktora Programı olmak üzere 5 lisansüstü programdan oluşmaktadır.
Fakültemizde toplam 75 akademisyen görev yapmakta ve 603 öğrenci öğrenim görmektedir.
Uluslararası alanda öğrenci ve öğretim elemanı değişimine olanak sağlayan Erasmus eğitim programı sayesinde Fakültemiz sadece ulusal alanda değil, uluslararası alanda da varlığını sürdürmektedir.
Vincent Van Gogh, bir papazın oğlu olarak 1853 yılında Hollanda’nın güneyinde bir köyde dünya’ya geldi. 19.yüzyılın yazgısı en trajik sanatçılarından biri olan Van Gogh, içinde sürekli bunaltılar yaşar ve hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapma, bir çıkış bulma isteğidir bunaltılarının nedeni. Acı çeker, mutsuzdur, huzursuzdur ve yalnızdır ama resimleriyle neşe ve sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çalışmıştır.
İnsanların yalnızlık, hüzün ve acı içindeki hallerinden etkilenip bunları da resimlerinde yansıtmıştır. Acı çekenlere ilgi duymuştur; içinde yaşadığı dünyada kendisini uyumsuz hisseden bütün melankolikler gibi. Mutsuz olması yalnızlığındandır. Hiçbir zaman hiçbir şeyi başaramayacağına olan inancı, kendisinden kuşku duyması, trajik yazgısı, yaşamına son vermesidir onu melankolik yapan.
Insanligin geçmisini aydinlatma yolunda çok eskiden beri bir takim arastirmalar yapilmistir. Baslangiçta tarih ve felsefeyi açiklamada kullanilan arkeoloji,daha sonra bu bagimliliktan kurtulmus ve bir bilim dali kimligi kazanmistir. 15.-16. yy. Avrupa'sinda arkeolojinin bir bilim disiplini içersinde ortaya çiktigina tanik oluyoruz.Bunun da nedeni Rönesans hümanistlerinin Antik Çag sanat yapitlarina yönelmeleriydi.Yunan ve Roma sanatina duyulan ilginin giderek artmasi ve 18.yy.'da Italya' da Pompei ve Herculaneum kentlerinin kazilmasi,arkeolojinin gelismesinde önemli rol oynar. Arkeoloji'nin bilim haline gelmesinde ve Arkeoloji'ye bir metod oluşturmasında en büyük katkiyi Alman J.J.Winckelmann (1717-1769) saglamistir. Winckelmann, o güne dek yapilan kazilar üzerine yazdigi yazilarla ve hazirladigi tas koleksiyonu kataloguyla Arkeoloji alaninda çalisan ilk bilim adami olur. Bu nedenle kendisi, " Arkeoloji"nin babasi sayilir.O güne dek yalniz Filolojiye dayanarak yapilan geçmis kültürlere ait açiklamalin yeterli olmadigini gören Winckelmann mitolojiden yararlanmaya;bunun ötesinde,eski insanlari yasayislarini,yapitlarini ve kültürlerini ögrenmek için,onlarin yer altinda kalmis sanat ürünlerini kazi yaparak aydinliga çikarmanin gerekliligine inanmistir.
Devamını okuTürk sanatında geniş bir alanı içine alan dekoratif taş işçiliği başlangıcından bu yana devirlerin uslubuna uygun olarak bazı değişimler göstermiş olsa da ustalıkta yüksek kalitesini her zaman korumuştur.
Taş işçiliğinin en güzel örneklerini, Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Devri mimarisinde görmek mümkündür. Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç, dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir.
Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; anıtsal taç kapılarda, şehir, saray duvarlarında, cami, medrese gibi yapıların avlu, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap , minber, çeşme, sebil, şadırvanlarda görmek mümkündür.
Geometrik örgüler, geçmeler, bitkisel bezemeler, alçak - yüksek kabartma hayvan figürleri, palmetler en çok rastlanan bezemelerdir.
Mimaride kullanılan tuğlalarla da duvarları değişik şekillerde işlemişlerdir. Bu süslemeler daha çok açık koyu renkli tuğlaların geometrik şekillerde yerleştirilmesi ile gerçekleşmektedir. Cami, türbe, kale gibi yapıtların dış duvar örgülerinde güzel örnekleri görülmektedir.
Hammaddesi metal olan geleneksel sanatları, kullanılan madene, kullanım alanına, tekniklerine vb. sınıflandırmak mümkündür.Roma, Bizans dönemlerinde Anadolu'nun gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu bilinmektedir.Büyük Selçuklular ile birlikte İslam maden sanatında önemli gelişme görülmektedir.Selçuklular sanatın birçok dalında olduğu gibi maden sanatının gelişiminde de önemli rol oynamışlardır.Bu dönemlerde gelişmiş maden sanatı atölyelerinin bulunduğu;Konya, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır,Cizre,Siirt, Harput, Erzincan, Erzurum gelmektedir.Osmanlı döneminde Anadolu'da, Balkanlarda maden sanatının doruk noktasına ulaştığı bilinmektedir.
Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Tokat, Malatya, Elazığ, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas, Tokat, Kayseri, Çankırı, Çorum, Amasya, Kastamonu, Konya, Burdur, Denizli, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İstanbul, Edirne Osmanlı döneminde maden atölyeleri bulunan günümüzde de bakırcılık merkezleri olan illerdir.Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkar), çekiç işi, kakma, küftgani, savatlama, ajur kesme gibi teknikler kullanılmaktadır.
Demircilik:
Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam işçiliğinin seçkin örnekleri günümüzde "Cam"ın tarihi gelişimi konusuna ışık tutmaktadır.Çeşitli model, formlarda vitray, Selçuklular döneminde geliştirilmiştir.Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un fethedilmesinden sonra camcılığın merkezi bu kent olmuştur.
Çeşm-i bülbül, Beykoz işi bu dönemden günümüze ulaşabilen tekniklerdir.Gazyağı lambaları, lale vazoları, gülsuyu şişeleri, fincan kaseleri, şekerdanlıklar, vitray panoları, karatlar, kadehler vb. diğer mutfak gereçleri bu teknikler kullanılarak üretilmiştir.Anadolu'da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir - Görece köyündeki ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Anadolu'nun her tarafında temelinde nazar inancı olan cam boncukları görmek mümkündür.Nazardan (kötü bakıştan) korunması istenen canlı, cansız tüm varlıklarda nazar boncuğu bulundurulur.Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen bakışların dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır, bu nedenle nazar boncuğundan yapılan nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine takılır.
Klasik sanatta güzellik, biçimin hiç eksiksiz olarak betimlenmesine bağlıdır. Barokta ise sanatçı, maddesel gerçekliği vermek istediği yerde bile salt belirlilikten uzaklaşır. Bunun nedeni kesin bir belirlilikten hoşlanmayan bir beğeninin gelişmiş olmasıdır. Göz yarı bellinin güzelliğini bulunca, ilk kez devinimin betimlenmesi olanaklı bir hale geldi. (Dönen bir tekerleğin görünümü gibi.) Devinim ve izlenim doğal olarak bir çeşit belirsizlik ister.
Klasik; konuyu tümüyle verir, her biçim kendisi için en tipik yolda görünmeye zorlanır, tek motifler anlamlı karşıtlıklar içinde geliştirilirler. Barok ise izleyicinin kestirebileceği yerlerde bir şey söylemek istemez, devinimli görüntülere önem verir.
Klasikte ışık, nesnel bir düzenleyicidir, keskin karşıtlıkları belirtir. Barokta ise ışık, hiçbir plastik motife bağlı olmadan, şurada, enlemesine yere konuverir. Bunda biçimle bir çelişme de görülmez. Klasikte karanlıkta kalan biçimler betimlenirken oldukları gibi görünürler, Barokta ise biçimler genel bir karanlık içinde erirler. Beğeni, bu erimeyi güzelleştirecek ölçüde gelişmiştir ve biçimler bir büyü ile sarılırlar. İnsan resimlerinde de durum aynıdır. Rembrandt bu tür resimlerin en büyük örneklerini vermiştir.
Klasik üslupta birlik önemlidir ama birbiriyle eklenmiş bölükler başlı başına da kendilerini anlatırlar. Barokta ise sanatçılar belli bir temel motife bağlanırlar, geri kalanları ona alt sayarlar. Gerçi Barok düzenlemede de tümün içinden tek tek biçimler yükselirler ama bu biçimlerin tek olarak ele alınabilecek bir yanları yoktur. Barokta ana motif olanca gücüyle belirtilir. Barokta ışık klasikte olduğu gibi tek tek noktalara yayılmaz, bir yada birkaç yerde toplanır. Bu ışık, herhangi plastik bir biçimi kaplamaz; tersine, biçimlerin üzerinden geçer, nesnelerle oynar. Barokta renk de, Klasikte olduğu gibi karşıtların bir dengesi değildir. Önce vurgulu bir tekrenklilik görülür sonra hem vurgulu hem renkli olmanın yolu bulunur. Eşit olarak üleştirilmiş renklerin yerini, tek tek ikili üçlü yada dörtlü renkler alır; resim belli bir tonaliteye göre ayarlanır. Rengin etki yoğunluğunu arttırmak için de katkısız renk, ayrı renklerle yada ne olduğu belirsiz renklerle ortaya çıkarılır. Klasik yontuda bölümler birbirine karşıttır ve tüm, hiçbir parçanın değiştirilemeyeceği bir yapı niteliği kazanmıştır. Barok yontuda ise biçimler arasındaki düşünsel bağıntılar kaldırılmış, yapıtın tümü geniş ve biteviye bir devinime kavuşmuştur.
Devamını oku
Boncuk oyaları, ipek, pamuk ve sentetik ipliklerden boncuk kullanılarak yapılmaktadır.Tığ ve iğne ile yapılan oyaların uçlarına çeşitli boncukların geçirilmesi suretiyle meydana gelmektedir.İşçiliğine ve işlendikleri araçlara göre değişik adlar almaktadır.Anadolu'da en çok rastlanan ve kullanılan oya çeşididir.
1)Resim:Kelebekli, Niğde
2)Resim:Bağ Yaprağı, Konya
1913’te Görele’de doğdu, 1975’te İstanbul’da öldü. İlk ve ortaokul öğrenimini Trabzon’da yaptı. 1931’de İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikten sonra, Paris’te Andrê Lhote’nin atölyesinde çalıştı(1931-1933). Yurda dönüşünde Güzel Sanatlar Akademisinde öğretim üyesi oldu. ^^D Grubu^^na katıldı. G. S. Akademisinde kendi adıyla anılan resim atölyesini yönetti. Basma-çoğaltma yöntemiyle serigrafi, litografi, gravür çalışmalarına ağırlık verdi ve halk el sanatlarından kaynaklanan mozaik çalışmaları yaptı. Ayrıca ^yazmacılık^ sanatıyla uğraştı. Paris’te Musêe de I’Homme’ da ilkel soylar sanatını inceledi. 1958 Brüksel sergisinde Türk pavyonu için yaptığı 277 m2’lik mozaik panosuyla, altın madalya (büyük ödül), Sao Paulo Bienali’nde şeref madalyası yaptı. Paris’teki NATO binasında yer alan 50 m2’lik mozaik panosuyla da uluslararası ün kazanmıştır.
Devamını okuÇamkıran Sanat Galerisi
Adres: Fatih Cad.50/A Çamkıran Bornova - İzmir
Tel: (0232) 339 14 58
Fotoğraf ışıktır. Fotoğraf yapmanın ilk adımı olan ışık, fotoğraftaki görselliğin nedenidir. Nasıl resim boya ile çiziliyorsa fotoğraf ta ışıkla çizilir. Bir çekimde fotoğraf makinasının ayarları ışığa göre yapılır.Çünkü fotoğrafın kaynağı ışıktır. ( Photo Yunanca ışık anlamına gelir ) Bir ölçüde fotoğrafın başarısı ışığa bağlıdır, yani ışıklandırmayı doğru yapmak gerekir. Işığın en önemli işlevi fotoğrafın çekilmesini sağlamaktır. Eğer fotoğrafın bir bölümüne ışık yeterli gitmezse siyah çıkacaktır. Aşırı ışık alan kısımda beyaza kaçacaktır. Öğle ışığında çekilen bir fotoğrafta her şey çok sert ve daha kontrast olacaktır. Sonuç olarak gerek yaratılan ( yapay ) ışık kaynağı gerekse doğal ışık olsun doğru kullanılması önemlidir. Çünkü ışık fotoğrafın temel taşıdır. Bu nedenle ışığı iyi bilmek ve buna göre de iyi değerlendirmek gerekir. Çekim sonrası karanlık odada da yapılan işlemler, ışıklamaya dayanır, yani fotoğraf ışıkla başlar, ışıkla biter.
Devamını okuEl sanatları, insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir.Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel"lik vasfı kazanmıştır.
El sanatları bir milletin kültürünü temsil etmekte ve tanıtmaktadır.Bu nedenle eş sanatları ürünleri de o ülkenin kültürel kimliğinin en canlı belgeleridir.Bir ülkenin gelenek ve göreneklerinin, yaşama biçiminin kuşaktan kuşağa aktarılmasında, gelişerek devam etmesinde en büyük rolü yine el sanatları oynamaktadır.
Bu nedenle bütün milletler el sanatlarına önem vermekte ve geçmişten geleceğe uzanan bir kültür hazinesi olarak korumaktadır.Anadolu, sahip olduğu el sanatlarının çeşitliliği ve üretim miktarının zenginliği bakımından bir çok el sanatı ürününün yapıldığı ve dünyaya tanıtıldığı önemli bir uygarlık beşiğidir.
SERAMİK, ÇİNİ
Toprak, endogen granit kayaların doğanın aşındırmasıyla ufalanması sonucu meydana gelmektedir.Toprağın her türü seramik için uygun değildir. Kullanıma elverişli toprak ise kildir.Kil, dünyanın ana maddesidir.Killerin plastik özellikleri nedeni ile şekillendirme imkanlarına sahip bulunmaları ve şekillerini pişirme sureti ile koruyabilmeleri esasına dayanan seramik endüstrisi dünyanın en eski endüstrilerinden sayılmaktadır.
Killerin, suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert, sağlam, değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı çömlek üretme sanatı.Anorganik maddelerin herhangi bir usul ile şekillendirilip, pişirilmesi ile meydana gelen ürünlere seramik denir.
Göktürkler; sanat yönünden zengin ve ileri düzeyde eserler vermiş olmalarına rağmen birçok soygun ve tahripler yüzünden zamanımıza çok az eser ulaşabilmiştir.
Tarihte ilk kez Türk adını kullanan Göktürkler'de; "Gök" adı o zamanki inanışlarına göre taptıkları "Gök Tanrı"dan gelir.
Nitekim Ögel'in belirttiği gibi "Göktürkler; mavi yani "gök rengi"ni bütün güzel duyguların, her türlü kutsallığın toplandığı renk olarak kabul etmişler, bu rengi çok sevmelerine rağmen ondan korkmuşlardır. Ancak bu korkuları saygı ile karışık olmuştur". Göktürklerin yukarıda sıralanan duygulara sahip olmaları; şüphesiz Gök Tanrı'ya inançlarından kaynaklanmıştır.
Diğer yandan Çin ve Bizans kaynaklarına göre; Göktürklerde mavi renk, semavi bir anlam taşıdığından dolayı Göktürklerin kubbeli otağları gök renginde keçelerle örtülmüştür.
Burada özellikle tepme keçe tekniği ile yapılan gök rengindeki örtüleri kutsallık sembolü olarak kullanılması; Göktürklerin keçe sanatına gösterdikleri önemi yansıtmaktadır.
El dokumalarının bir kısmında atkı ipliğini, ilmeleri sıkıştırmak amacıyla kullanılan araca "kirkit", bu aracın kullanıldığı el dokumalarına da kirkitli dokumalar denilmektedir.
Kilim Dokuma
Atkı ipliklerinin çözgü iplikleri arasından bir alt, bir üst geçirilmesi, sıkıştırılması ile çözgü ipliklerinin gizlendiği atkı yüzlü dokumadır.Kilimde, desenlerin bulunduğu belirli alanlarda, o desenin rengindeki bir atkı ipliği, başka renkteki desenin sınırına kadar gidip geri dönmektedir.Böylece ayrı renkteki atkıların çözgüler arasında gidip gelmesiyle desen oluşturmaktadır.Çok gergin atılan atkı ipi, çözgüler arasında kaldığında "çözgü yüzlü", çözgülerle atkıların eşit atılıp sıkıştırılmasıyla da "bezayağı" dokuma oluşturmaktadır.
Dokuma Tekniklerine Göre
1897’de İstanbul’da doğdu. 1984’te Ankara’da öldü. Bursa Ziraat Okulu’ndan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. Burada İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerinde çalıştı. Bir süre Paris’te Andrê Lhote ve Othon Griesz’in atölyelerine devam etti(1928-1929). Yurda dönüşünde çeşitli illerde resim öğretmenliği yaptı. ^^D Grubu^^na katıldı. Resimleri bu grubun sergilerinde ve Galatasaray Sergilerinde yer aldı. Katıldığı Devlet Resim ve Heykel sergilerinin bazılarında ödül aldı(1942’de üçüncülük, 1945’te ikincilik, 1964’te birincilik). Ayrıca Venedik Bienaline, Paris (UNESCO), San Francisco ve Atina sergilerine katıldı.
En tanınmış eserleri: Ankara’da Kış, Gençlik Parkı, Beynam Ormanları, Karadeniz Kadınları, Paris.
Güzel Sanatlar Fakültesi 2009 – 2010 Öğretim Yılı Ön Kayıt-Giriş Sınavları ve Kesin Kayıt Esasları
2009 yılı ÖSS sonuçlarına göre sayısal, sözel veya eşit ağırlıklı puan türünden her hangi birinden 160.000 ve üstü puan alan adaylar arasında Ön Kayıt ve Özel Yetenek Sınavı ile AKÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne 30, Seramik Bölümüne 20 olmak üzere toplam 50 öğrenci alınacaktır.
Fakültemiz 2009-2010 Öğretim Yılı Özel Yetenek Giriş Sınavları Ön Kayıtlar; 14-21 Ağustos 2009, Özel Yetenek Birinci Aşama Eleme Sınavı; 24 Ağustos 2009, İkinci Aşama Seçme Sınavları; 25 Ağustos 2009, Asıl liste Kesin Kayıtlar; 31Ağustos - 01 Eylül 2009, Yedek Liste Kayıtlar; 02-03 Eylül 2009 tarihlerinde Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığınca yapılacaktır.
2009 yılı ÖSS sonuçlarına göre sayısal, sözel veya eşit ağırlıklı puan türünden her hangi birinden 160.000 ve üstü puan alan adaylar arasında Ön Kayıt ve Özel Yetenek Sınavıyla AKÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne 30, Seramik Bölümüne 20 olmak üzere toplam 50 öğrenci alınacaktır.
A- ÖN KAYIT BİLGİLERİ
1903’te Selanik’te doğdu. İlkokulu Serez’de ve İstanbul’da okudu. Darülmuallimin’de öğrenimini sürdürdü. Burada Şevket Bey resim öğretmeniydi. Aksel’in çalışmalarını Şevket Bey yönlendirdi. 1921’de öğretmen olan Aksel, 1928’de sınav kazanarak Almanya’ya gitti. Berlin Yüksek Öğretmen Okulunda Prof. Grossmann’ın atölyesinde çalıştı. Yurda dönünce Ankara’da açılan Resim Öğretmen Okulunda görev yaptı (1932). Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kuruluşuna katkıları oldu ve uzun yıllar bu okulun Resim-İş Bölümünde yöneticilik ve öğretmenlik yaptı. 1951’de İstanbul’daki Çapa Enstitüsüne atandı. 1968’de emekli oluncaya kadar burada görev yaptı. ^^Suluboyacı Malik^^ diye de anılıyordu.
Devamını okuTepme keçe yapımında aranan temel özellik, üretimlerinde kullanılan elyafın keçeleşme niteliğinin yüksek olmasıdır. Tekstil hammaddeleri içerisinde yün elyafı; en yüksek keçeleşme özelliğine sahip olmasından dolayı söz konusu ürünlerin yapımında tercih edilen hammaddedir.
Tekstil hammaddeleri arasında değerini eski çağlardan beri korumuş olan yün ve benzeri hayvansal lifler, ait oldukları hayvanları dış etkilerden koruyan ve üstlerini örtü halinde kaplayan birer deri ürünüdür. Üstleri yün ve kıllarla kaplanmış olan birçok hayvan ırk ve çeşidi bulunmakla beraber, yün ve kıllardan tekstilde faydalanılabilen hayvansal maddeler sınırlıdır. Bunların arasında da ekonomik değeri ve çeşit zenginliği bakımından koyunlar başta gelmektedir.
Yün tekstil endüstrisinde kullanılan en eski hammadde olmasının yanında, gerek fiziksel ve kimyasal özellikleri bakamından, gerekse fizyoloji açısından diğer liflerde bulunmayan elastikiyet, ısıyı iyi izole etme, yüksek adsorbsiyon ve az ıslanma yeteneği, yüksek mukavemet, keçeleşme gibi üstün özelliklerini de sahip bir liftir.
Kapatıcı bir tekniktir. Guvaş boya su ile çok az inceltilir. Üst üste sürülerek çalışılır. Kolay bir tekniktir. Su ile inceltilmesi bakımından suluboyaya, üst üste sürülmesi bakımından ise yağlı boya tekniğine benzer. Açık tonlar beyazla elde edilir. Koyu tonlarda renge siyah katılarak elde edilebilir.( Açık - koyu) Ayrıca ışıklı yerlerde sarı , turuncu, gölge yerlerde de mavi, mor renkler kullanılabilir.( Işık - gölge )
Guvaş boya tekniği ile yapılan çalışmalardan örnekler; Kandisky, Klee, A. Archıpenko,
Osmanlılardan önce Mısır'da sanat alanında en büyük varlık gösteren Türk devletidir. Memlûklular siyasi tarih literatüründe, genellikle Bahri (Türk) Memlûklular (1250-1517) ve Burcî (Çerkez) Memlûkluları (1382-1517)olmak üzere iki kısımda incelenirler. Biz burada, Türk Memlûkluları'ndan bahsedeceğiz.
Memlûk mimarisinde yeni etkilerin yanında, daha önceki Türk mimarî geleneklerine bağlı kalındığını görüyoruz. Mimari eserler genellikle külliye halinde ele alınmış, esas itibariyle taş malzeme kullanılmıştır. Dört eyvanlı avlulu plan şeması, yüksek kasnaklı kubbe tipi, düğümlü geçmeli renkli taş süslemeler gibi, Zengilerden gelen sanat ve mimarlık unsurları devam etmiştir. Yapıların dış görünüşlerinde, cephelerde, nal kemer ve çifte pencere gibi unsurlarda, Batı İslâm dünyasından gelen tesirler de görülmektedir. Memlûk mimarisinin en önemli özelliklerinden birisi de, yapıların büyük boyutlarda ve külliye olarak ele alınmaları sebebiyle, şehirciliğe büyük katkılarının olmasıdır.
Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü
Adres: Porsuk Bulvarı, Köprübaşı ESKİŞEHİR
Müdür: Gülşen Akın
Tel: (0 222) 230 13 78
Galerinin demirbaşına kayıtlı 69 adet plastik sanat eseri bulunmaktadır.Ekim-Haziran Sergi Dönemi içerisinde
Resim-Fotoğraf-Seramik-Hazırlık Kursları verilmektedir.
Viyana kent merkezindeki Sanat Tarihi Müzesi’den soyguncular, Benvenu Cellini’nin 16. yüzyılda yaptığı ‘Saliera’ adlı altın heykelini çaldı.
Heykelin maddi değerinin 50 milyon euro’nun üzerinde olduğunu belirten müze yetkilileri, ‘Saliera’nın, sanat tarihçileri tarafından, ‘Heykellerin Mona Lisa’sı’ kabul edildiğini belirttiler.
İşleme; ipek, yün, keten, pamuk, metal vb. ipliklerle, çeşitli iğneler, uygulama biçimleri aracılığıyla; keçe, deri, dokuma vb. materyaller üzerinde yapılan bezemelerdir.Türk işleme sanatı tarihi çok eski devirlere dayanmaktadır."Bezemek" sözcüğü, giyim kuşam, ev eşyalarının süslenmesinde kullanılmıştır.Sarayda başlayan işleme sanatı, daha sonraları gerçek bir halk süsleme sanatı haline gelmiştir.İşleme teknikleri, iğneler coğrafi, sosyal, ekonomik şartlar, estetik değerler doğrultusunda yüzyıllardır değişiklik göstererek günümüze ulaşmıştır.
Türk işlemeleri tekniklerine, uygulanan iğne biçimine göre; dokumanın iplikleri üzerinde yürütülen (Çin iğnesi, Romanya iğnesi, Girit iğnesi, Fransız düğümü, hesap iğnesi, balık sırtı, susma, civan kaşı vb.,) dokumanın iplikleri çekilerek (fisto nakışı, ciğer deldi çeşitlemeleri), dokumanın iplikleri kapatılarak (Buhara atması, Jakobyen atması, Maraş işi, aplike, boncuk işi, pul işi vb), dokumanın veya dokumaların iplikleri bağlanarak (yama işi, kumru gözü, Antep işi, geçme işi vb.) yapılan iğneler olmak üzere gruplanabilir.
Belli ölçülerdeki kartonların çeşitli sistemlere ya da sistemsizliklere göre bölümlenip kesilmesi, kesilen kısımların çıkarılması, burulması, bükülmesi, kırıştırılması ve boş - dolu alanlar elde edilmesiyle ışık değerlerinin şekillendirmede anlatım olanakları araştırılır.
Işık olaylarının daha iyi algılanabilmesi için, yapılan bu şekillendirmenin ışık değerleriyle resimlenmesinde gözlemlerin kalıcılığı açısından önemlidir.
Halı
Pamuk, kıl, ipek, yün ipliklerin halının boyuna yan yana dizilmesinde meydana gelen çözgü iskeletinin her çift teline yün, ipek, floş iplerinin değişik tekniklerle, ilme bağlanıp, üzerine atkı ipliği kirkitle sıkıştırılmak suretiyle dokunan havlı yüzlü dokumadır.Halı imalinde atkı sayısı iki veya üçtür. Yurdumuzda genellikle iki atkı kullanımı görülmektedir.
Birkaç sıra dokuma yapıldıktan sonra ilmeler halı makası ile istenilen yükseklikte kesilmektedir.Son yıllarda desene göre havları kabartmalı olarak kesilen halılar da görülmektedir. Yaygı, örtü, yastık vb. olarak kullanılmaktadır.Halı dokumalarda genellikle iki tip düğüm görülmektedir.
1)Türk Düğümü (Gördes Düğümü - Çift Düğüm - Kapalı İlme)
İnsanlar 5-6 bin yıl öncesinden başlamak üzere bu bahçeleri düzenli hale getirme çabasını sürdürmüşlerdir. M.Ö. 4000 Mısır, sonra İranlılar. Yunanlılar, Romalılar, Abbasiler, vd. kendilerine özgü bir mimari anlayışla Bahçe Düzenlemeleri yapmışlardır. Rönesansla birlikte bahçe düzenlemeleri de atılım yapmış, Fransız, Alman, İngiliz stilleri ortaya çıkmış; diger yandan kendine özgü figürlerle Uzak Dogu (Çin, Japon, Kore) stilleri gelişmiştir (Bu stillerde doga örnek alınır.). Bu suretle bahçe düzenleme işi zamanla bir sanat, bir güzel sanat haline gelmiştir. Bahçe düzenlemesini planlayanlara Bahçe Mimarı denilmiş, zamanla bu elemanları yetiştiren okullar, fakülteler, akademiler açılmıştır.
BAHÇE Nedir?
Çeşitli agaç, agaççık, yıllık, çok yıllık bitkilerin toplu olarak bulundugu alanlara Park, daha uygun bir deyişle Botanik Parkı diyoruz.
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu 1957 yılında Alman uzmanlar tarafından kurulduğunda Türk tekstil endüstrisinde endüstriyel anlamda tasarımlar yapan eleman eksikliği büyüktü. Bu okulla birlikte Bauhaus'un, estetiği işleve dayandıran görüşü Türkiye'de ilk kez bir sanat kurumunda gündeme geliyordu.
Devamını okuM.Ü.G.S.F. Heykel Bölümü'nün kuruluş tarihi kaynakçalarda 19821983 eğitim- öğretim yılı olarak belirtilse de, kurumumuzdaki temelleri çok daha önceki yıllarda atılmıştır. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu 1957'de beş bölüm ile eğitime başladığında bu bölümler arasında henüz Heykel Bölümü yoktu. Ancak, özellikle Seramik Bölümü bünyesinde bazı hocaların kişisel heykel çalışmaları ve heykel eğitimine yönelik olağanüstü özverili çabaları, yakın gelecekte resmi olarak kurulacak olan Heykel Bölümü'nün temellerini hazırlamıştır.
Devamını okuAnadolu Selçukluları'nda özellikle taş, çini, yalancı mermer üzerine işlenmiş birbirini kesen sekizgenlerden, altıgenlerden, yıldızlardan doğan çeşitli geometrik motifler, dörtlü düğümler, gamalı haçlar, mukarnaslar, rozetler, madalyonlar, palmet, lotus, kıvrık dallar, rûmiler, hataîler, Kûfî ve nesih yazılar yaygın biçimde kullanılmıştır. Bunların yanısıra insan, melek ve hayvan figürleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Uygur Turfan resimlerini hatırlatan insan figürleri, yuvarlak yüzlü, çekik gözlü, küçük ağızlı, ince burunlu tiplerdir. Bir elinde mendil ya da kadeh tutan, bağdaş kurmuş biçimde oturan (Türk oturuşu) hükümdar motifine çinilerde, yalancı mermer kabartmalarda ve maden sanatında rastlanmaktadır.
Devamını okuŞanlıurfa Devlet Resim Heykel Müzesi ve Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü
Adres: Divanyolu Cad. PTT Bitişiği ŞANLIURFA
Galeri Müdür V.: Nevin Güllüoğlu
Tel: (0 414) 215 51 26
Galerinin demirbaşına kayıtlı 44 adet plastik sanat eseri bulunmaktadır.Ekim-Haziran Sergi Dönemi içerisinde Resim-Fotoğraf-Seramik-El Sanatları Kursları verilmektedir.
Anadolu'da iki yüzyıla yakın bir süreci kapsayan ve Orta Asya kökenli Türk göçebe sanatının izlerini taşıyan Anadolu Türk sanatı, mimarlıktan bezemeye ve el sanatlarına kadar damgasını vurmuştur. Doğudan getirilen unsurlarla Anadolu'nun yerel gereçleri ve geleneksel teknikleri birleşerek, yeni bir bireşime ulaşılmaya çalışılmış; ancak, kesin bireşim Osmanlı sanatıyla gerçekleşmiştir.
XIII. yy.'dan başlayarak Anadolu mimarlığında söz sahibi olan Anadolu Selçukluları; cami, medrese, türbe, tekke-zaviye, kervansaray, han, hamam, köşk, saray ve köprü gibi değişik işlevlerde bir çok yapı üretmişlerdir. Bu yapıların çoğu devletin merkezi olan Konya ve çevresinde bulunmaktadır.
Gücüler yardımıyla gruplar halindeki çözgüler arasında oluşturulan aralıktan, atkı ipinin mekikle geçirilmesi sonunda elde edilen düz yüzeyli dokumalardır.Çeşitli kumaş dokumaları, Siirt battaniyesi, kolanlar ve grup içinde yer almaktadır.Siirt battaniyesi düz bez ayağı dokumalardandır.Geleneksel Türk dokumaları, ev, çarşı, saray dokumaları olarak sınıflandırılabilir.Kadınlar tarafından evlere yün, ipek, keten veya pamuk kullanılarak yapılan bu dokumalar el sanatı örneklerindendir. Kumaş, çevre, peşkir, yağlık gibi çeşitlilik göstermektedir.
Kolan Dokuma
Yün, pamuk, keten, kıl ipliklerinin çözgü, atkı olarak kullanıldığı, yassı, enli kuşak bağ gibi dokumalardır.Kolan ve çarpana dokumalar gücü yerine kartların, gücü çubuğunun kullanılması, atkı ipinin mekikle geçirilmesi nedeniyle mekikli dokumalar içinde değerlendirilmektedir.Kolan dokumada yere çakılan iki çubuk arasına, dokunacak yere göre boyu ayarlanan çözgü ipleri gerilmekte, arasına gücü görevi yapan gücü çubuğu geçirilmektedir.Çubuğun döndürülmesiyle açılan çözgü aralığından atkı ipi atılıp, kılıçla sıkıştırılarak dokuma yapılmaktadır.
Vizyon:
Kültürel değerlerin kamusal alana taşınmasında başat kurum olan müzelere, toplumu temsil edebilme yetisi kazandırmada yeni açılımlarla yön vermek.
Misyon:
Müzelerin toplumla iletişim içinde, toplumun kültürel gelişimine katkıda bulunan kurumlar olması yönünde, çağdaş bir müzecilik anlayışının gelişmesine katkıda bulunmak.
Türkiye´de müzeciliğin bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmesini sağlamak.
Hedefler:
-Türkiye´de müzecilik alanındaki teknik ve sosyal sorunların tespiti ve çözümü için projeler üretmek.
-Kültür ve Turizm Bakanlığı ve müzelerle işbirliği içinde uygulamalı çalışmalarla müzeciliği desteklemek.
-Müzeler ve kültür sektörü için ulusal ve uluslararası alanda mesleki ihtiyaçlara cevap verecek bir eğitim programı sunmak.
-Müzelerde çalışan personelin programa katılımını sağlayarak müzebilimin temel alanlarında gelişimlerine katkıda bulunmak.
-Türkiye´de müzeciliğin gelişimi için gerekli iş gücünü oluşturacak uzmanlaşmış personelin yetiştirilmesini sağlamaktır.
Müzecilik Yükseklisans Program Yürütücüsü:
Yrd. Doç. Dr. Kadriye TEZCAN AKMEHMET
+ 90 212 383 27 21
tezcan@yildiz.edu.tr
Vakko İzmir Sanat Galerisi
Adres: Atatürk Cad. No:226 Alsancak - İzmir
Tel: (0232) 421 65 90
Muzaffer Tayyip Uslu (1922 - 1946)
Muzaffer Tayyip Uslu, İstanbul’da doğdu, Zonguldak’ta öldü. Zonguldak’ta lise öğrenimi sırasında Behçet Necatigil’in öğrencisi oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki yüksek öğrenimini yoksulluğu ve hastalığı nedeniyle sürdüremedi. Zonguldak’ta çalışmak zorunda kaldı.
O da arkadaşı Rüştü Onur gibi veremden öldü. O dönem yayınlanan şiirleriyle en iyi şairlerden biri kabul edilmiş, yaşamındaki acılara karşın, gizli bir üzgünlük içinde yaşamanın güzelliğini yazmıştı. Şiirlerini Şimdilik adlı bir kitapta topladı (1945) . Ölümünden sonra Necati Cumalı şiirlerini ve yazılarından seçmeleri Muzaffer Tayyip adlı bir kitapta topladı.
Büyük Hun devletinin, Orta Asya kavimlerini ilk defa bir bayrak altında toplaması bakımından Türk kültür tarihi içerisinde büyük bir yeri ve önemi vardır. Aslında M.Ö. Birinci Bin'de Kuzey Çin'de görülen ve Çin kaynaklarında Hiyon-nu adı ile tanınan Asya Hunları; atlı bozkır kültürü içerisinde, belirli bir anlayış, örf ve adetleri ile yaşayan, geniş orta bölgelerde Türkçe konuşan en eski Türk topluluklarındandır.
Konar-göçer yaşayış içinde bulunan bu toplulukların en önemli ihtiyaçları, barınaklar olmuştur. Keregü, kerekü ve yurd adı verilen ve bir ahşap konstürksiyondan meydana getirilen yuvarlak planlı karkasın üzerine kalın keçe örtülülerle kaplanan bu çadırlar, eski çağlardan beri Türklerin en kutsal barınağı olmuşlardır.
Türk boyları çadırlarının dışında kullandıkları keçeleri aynı zamanda çadırlarının içini döşemede de kullanmışlardır. Çok renkli bezemelerle elde edilen keçeler ve özenle dokunmuş halı ve kilimlerle döşenen çadırın orta kısmı ocak için açık bırakılmıştır. Normal büyüklükte bir yurdu kaplayan keçe örtüler, yaklaşık 300 kg. yün ile elde edilmiştir. Yurdun bir köşesinde, sıcak durması ve fermantasyonu kolaylaştırması için keçe ile sarılmış bir kımız tulumu bulundurulmuştur.
Başvuru:
Programa kabul edilebilmek için adayların;
a. Sanat, Tasarım, mimarlık, Sahne sanatları ve İletişim dallarından birinde Yüksek Lisans Diplomasına sahip olması,
b.Yüksek Lisans ağırlıklı not ortalamasının en az 2.7 olması
c. Mülakat sınavında başarılı olunması (Adayın mülakat için sanatsal çalışma ve araştırmalarını içeren bir dosya ve sanatta yeterlik yapma isteme nedenlerini açıklayan kısa bir metin hazırlaması gerekmektedir.
Adayların, dosya ve metin hazırlığı ile ilgili, Sanatta Yeterlik Program Yürütücüsü Doç. İnci EVİNER´den randevu alarak görüşmeleri beklenmektedir.
Başvuru Koşulları´na ek olarak
Adayların sınava gelirken sınav başvurusu kimliklerini yanlarında getirmeleri zorunludur.
Sanatta Yeterlik Programına Başvuracak Adayların Ön Araştırma Rapor ve Dosyasının İçeriği:
Çalışılmak istenen alanın genel tanımı ve bir A4 sayfasını geçmeyecek şekilde çalışma önerisi.
İlgilenilen araştırma ve sanatsal problemlerin dünya genelinde nasıl ele alındığını raporlayan bir geçmiş bilgisi ve buna bağlı olarak saptamaları referanslayan geniş bir literatür taraması.
Tarihçe adı, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (kuruluşu 1957) olan Fakültemizde Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nün kruluşu ile ilgili ilk çalışmalar, altmışlı yılların ortalarına kadar uzanır. Bu yıllardan itibaren birçok mezun kurulacak bölüme öğretim üyesi olarak yetiştirilmek üzere yurtdşına çesitli ülkelere (AImanya, İngiltere, İtalya) gönderilmeye başlamıştır. Bu gelişmelerin uzantısı olarak, yetmişli yılların ikinci yarısından itibaren Mobilya-İçmimarlık bölümünde ikili atölye sistemine geçilmiş (İçmimarlık ve Mobilya/Ürün tasarımı olaarak ve ilk endüstriyel tasarım projeleri üretilmeye başlanmıştır.
Devamını oku1841’de İstanbul’da doğdu, 1970’de İstanbul’da öldü. Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girdi (1855). Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye’ye geçti. Abdülaziz’in ilgisini çekince, resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mektebi Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçti ve G. Boulanger, J. L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar sergisinde resimleri sergilendi (1867).
Resimleri Salon’a kabul edildi (1869, 1870) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resimleri gördü ve Ahmet Ali’yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870’te akademiyi bitiren Ahmet Ali, ^^Prix de Rome^^u kazanarak, üç ay süreyle Roma’ya gönderildi. Yurda dönünce kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan-1873).