Eski Mısır dünyasında resim sanatı ebedi, sürekli ve kutsal olanı ifade etmek için kullanılmıştır. Mısır resim sanatı örneklerinin, büyük tapınaklar ve mezar anıtları içinde yer almasının nedeni de budur. Bu çevrede en önemli uğraşlardan birini tanrıların ve ötedünya sorunlarının oluşturması, ressamların gerçekçi üslup eğilimlerinde bile bu kavramlarla uğraşmasına yol açmıştır.
Eski Mısırlılar duvar süslemesine çok düşkün bir topluluktu. Tapınaklarda ve mezar odalarında boş bırakılmış bir duvar yüzeyine hemen hemen hiç rastlanmıyordu. Duvarlar ya basık rölyef şeklinde ve üzerleri boyanmış kabartmalarla, ya bir çeşit resim dili olan hiyeroglif yazılarla ya da doğrudan resimlerle döktürülüyordu. Boyanın önemli bir tamamlayıcı öge olarak yer aldığı, çoğunlukla pek alçak rölyef tekniğinde olan ve bazen de yüzey içine oyulmuş olan kabartmaların resim sanatı içinde yer alabileceği de düşünülegelmiştir. Buna rağmen Eski Mısır resim sanatının karakteristiği olan işler, mezarların içindeki, boyalı duvar resimleridir. Bu eserlerin yer aldığı anıtlar eski Thebes şehri çevresinde; ünlü Krallar ve Kraliçeler vadi-lerindedir. Firavunların yanı sıra soylu kişilerin mezarları da aynı bölgelerde bulunmuştur.
Thebes mezarlarını süsleyen ve Eski Mısır sanatının değişmez figür stilizasyonunu gözler önüne seren bir örnektir.
Resimlerin içinde yer aldığı büyük mezar anıtları, III-VI. sülaleleri kapsayan Eski Krallık döneminde (M.Ö. 2778-2263) inşa edilmiş dört köşe planlı, tuğla ya da taştan yapılmış sağlam yapılardır. Mastaba adı verilen bu yapılar doğu yönünde uzatılarak bir kült (ibadet) odası y& da bir şapelle bütünlenmişlerdir. V. sülale döneminde mastabalara birçok odalar eklenmiştir. Bu mastabaların en tipik örnekleri eski Memphis dolaylarındaki Sakkara mezar alanındadır.
Odaların duvarları hiyeroglifler ve boyalı kabartmalarla süslenmiştir. Basamaklı ve düz piramit anıtlar firavunların mumyalanmış cesetlerinin konduğu bu mezar odalarının üzerine inşa edilmişlerdir.
Orta Krallık döneminden beri soyluların mezar yapıları dağ eteklerindeki kayalar içine oyulmaya başlanmıştı. XI-XIV. sülaleleri kapsayan bu dönemden (M.Ö. 2133-1680) sonra XVIII-XX. sülaleleri kapsayan Yeni Krallık dönemi (M.Ö. 1580-1085) gelmiştir. Yeni Krallık sülalesine mensup soylular da mezarlarını Nil nehrinin batısından Thebes yakınındaki kayalıklara doğru oydurmaya başladılar. Krallar Vadisi adını alan bu bölgedeki mezar anıtları, koridorlara açılan mezar odalarındaki örneklerle Mısır resim sanatının en zengin görünüşlerini ortaya koymuşlardır. Firavun eşlerine ait kaya mezarlarının ve büyük özenle yapılmış soylu mezarlarının bulunduğu bölgeler, Kraliçeler Vadisi ve Şeyh Abdül Kurna adlarını taşımaktadır. Şeyh Abdül Kurna'daki mezar odalarının resimleri daha yalın olmakla birlikte çekici bir zarafete de sahiptir.
XIX. sülale döneminde Eski Mısır'ın kraliçesi olarak bir zarafet simgesi sayılan Nefertiti'nin mezar anıtı, gene Thebes civarındaki benzerleri arasında önemli bir yere sahiptir. Bu mezar odasının duvarlarını süsleyen kompozisyonlar alçı üzerine çizilip boyanmışlardır .
MISIR RESMİNİN KONULARI
Mısır resim sanatındaki konular; tanrılara, dinsel törenlere ve gündelik hayat şannelerine yönelmiştir. Ancak Mısır'da dinsel kavrayış, her bölgede ve her çağda aynı kalmamıştır. Fetiş inanışları ve bölgesel inanışlar daha az ilkel olan bir din anlayışına doğru gelişmiştir. Yeni Krallık döneminde Güneş inanışı Tanrı Ra'nm adına ve görünüşlerine bağlıdır. Osiris de bütün Mısır'da bereket ve bolluk adına ortaklaşa inanılmış bir tanrıdır.
Efsaneye göre iyi ve haktanır bir yönetici olan Osiris, akrabaları tarafından öldürülmüş ve kederli eşi îsis onun parçalanmış cesedini bulup yeniden bütünlemiştir. Bu ölüm ve yeniden diriliş efsanesiyle Osiris ölümden sonraki hayatın garantisi sayılmıştır.
Ölünün öteki dünyaya geçişindeki yargılama törenlerine ve hayvanlarla dinsel inançlar arasındaki bağıntılara ilişkin totem inanışlarından kalma semboller, Mısır resimlerindeki esrarlı dilin çözülmesinde kolaylık sağlarlar. Boğa, kedi, timsah, köpek, şahin v.b. gibi hayvanlar tanrısal güçlerle ilişkidedirler.
İnsan biçiminde tasarlanan tanrıların hayvanlarla bağlantıları hayvan başlı ve insan vücutlu tasvirlere yol açmış ve bu çeşitten tanrı tasvirleri Mısır duvar resimlerinde önemli bir yer tutmuştur.
XXI. sülale (1085-900) dönemine ait bir duvar resmi, hayvan başlı Güneş tanrısı ile ona arp çalan bir müzisyeni gösterir .
Mezar resimlerindeki konuların belli başlılarından birini, ölü gömme töreni teşkil etmektedir. Sözgelişi, mumyalanmış cesedin Nil nehri üzerinde bir salla, kaya mezarındaki yerine götürülüşü, uzun bir tören geçidi olarak ele alınmıştır. Böyle bir sahnede, törene katılan insanlar, ölünün gereksinmesi olan eşyayı ve besinleri taşıyan figürler olarak resmedilmiştir. Bir gömme olayından çok bir yerden bir yere taşınmayı andıran bu törenlerin resimlenmesinde, grup halinde ağlayan kadınlar da yer alırlar. Geçidin mezar içindeki aşamasında, mumyalanmış bedenin ebedi hayata başlayabilmek için yapacağı işlere rahibin ön ayak olduğu ve adına ağız açma denen, özel bir araçla ölünün ağzına dokunma sahnesi görülür. Törenin bundan sonraki aşamalarında ise, kalanların feryatları ve şarkıcılarla arpist çalgıcıların eşliğinde ölü yemeğinin yenisi gösterilmiştir.
Gündelik hayattan sahneleri konu edinen mezar resimleri, Mısır toplum hayatının anlaşılması bakımından önem taşırlar. Bu resimler günlük hayat ve çalışma faaliyetinin hemen hemen bütün ayrıntılarını büyük bir belgesellikle yansıtırlar. Ölümden sonraki hayata inanılması, cesedi mumyalayarak büyük bir özenle korumak isteğini yarattığı gibi, ölüyle birlikte," ona gerekli olan her türlü eşyanın ve araçların da gömülmesini zorunlu kılıyordu. Ölümden sonrasını amaçlayan bu süreklilik isteği, hayatın bütün görünüşlerini kapsayan duvar resimlerinde ifade edilmiştir. Ölünün hizmetçi ve köleleri, av eğlenceleri ve öbür gündelik faaliyetine katılanlar, kuşkusuz birlikte gömülemezlerdi, ama bunlar da duvarlardaki resimleriyle sürüp giden hayatın sonsuzluğunda yerlerini almış oluyorlardı.
Büyük firavunların mezarlarında, yönetim hayatını yansıtan sahneler de gösteriliyordu. Bunların yanı sıra, genellikle esirlerin zincirlenmiş olarak götürüldükleri sahnelerde izlenen savaş ve zafer temaları da resimlere konu teşkil ediyordu. Firavunlar bazen de tanrılara adak adarken resmediliyorlar ve bu görünüşle tanrılara eş bir yücelik taşıyorlardı.
Soyluların mezarlarındaki resimler firavunlarınkinden bir bakıma daha içtendir. Çünkü bunlarda gündelik hayatın irili ufaklı olay ve sevinçlerini yansıtan sahneler vardır. Resimlerde ölüye getirilen çeşitli yemekler, yakalanmış balıklar, avluda beslenen güvercinler, ölünün dans eden, şarkı söyleyen kızlarla kayık içinde Nil gezintisi, eşiyle birlikte, beslenen kuşları seyredişi, tarlalarındaki tarım işlerinin her aşamasını gözetişi, adak hayvanlarının kurban edilişi, ağaçların kesilmesinden, bitirilmiş haline kadar ölü için bir geminin inşa edilişi, marangozluk yapan, taş yontan, debbağ-lık eden işçilerin tasvirleri, hep bu çeşit mezar odalarında yer almıştır. Bu mezarların en önemlilerinden biri, Eski Krallık dönemi mimarbaşılarından olan Ti'ye ait olarak gösterilenidir.
MISIR RESMİNDE TEKNİK VE ÜSLUPLAR
Mısır duvar resimleri kayaların yüzeyleri üzerine yapılıyordu. Başlangıçta ressamlar kaya üzerinde oyuk bir yüzey meydana getirmenin güçlüğünü çekmişlerdir. Boyanın duvara yedirilmesi için oyuk yüzeylerin içinin kalın bir boya tabakasıyla doldurulması gerekiyordu. Ama sonraları kaya yüzeyi üzerinde böyle bir işlemi gerektirmeyecek bir yöntem bulundu. Bu yöntemde ressamlar girintili çıkıntılı olan yüzeyi hafifçe düzlettikten sonra kalın bir kil tabakasıyla sıvıyorlar ve üzerine ince bir alçı tabakası sürdükten sonra resim yapmaya elverişli yeni bir yüzey elde ediyorlardı. XIX-XX. sülalelerin hüküm sürdüğü Ramsesler çağında ise bu resim yüzeyini hazırlama işinin daha az özenli olduğu görülüyor. Ressamlar bu çağda kili üstün-körü sıvamışlar, çoğunlukla sadece düzeltilmiş kaya yüzeyi üzerini çizip boyamışlardır. Bu resimler günümüze kadar fazla bozulmadan gelmelerini kuru iklim şartlarına borçludur. Nitekim bu resimler keşfedilip de sık sık gezilip görülmeye başlandıktan sonra daha çok yıpranmışlardır. Mısırlı ressamların başlangıçta fırça yerine saz ve kamış saplarını kullandıkları anlaşılıyor. Bunlar ucu yontulmuş bitki parçalarıydı. Daha sonraları palmiye liflerinden yapılmış fırçalar kullanmaya başlamışlardır. Küçük kâsecikleri ve çukur deniz kabuklarını da boyalarını koymak için kullanıyorlardı. ¥-Kuşkusuz Mısır resminin en karakteristik olan ve dünya sanat tarihinde ona büyük önem kazandıran yanı üslup özellikleridir. Mısır resimlerinde görülen figürler ve olaylar derinlik duygusunun ötesinde daima düz bir yüzey anlayışı içinde tasvir edilmişlerdir. Figürlere derinlik duygusu yaratacak herhangi bir hareket vermekten daima kaçınılmıştır, insan vücudunun resmedilmesinde bacaklar tamamen profilden, gövde ve omuzlar cepheden, yüz profilden ve gözler daima cepheden gösterilmiştir. Bu değişmez yöntemle figür._yapma alışkanlığının çarpıcılığı besbellidir, işin şaşılacak yanı, bu sıkı kuralların yüzyıllarca koruriâbitrhiş olmasıdır. Kuşkusuz katı ve donuk görünen bu yöntem içinde âdeta ölüme verilmiş bir canlılık göze çarpmaktadır. Mısır heykel örneklerinin âdeta büyük kütle değerlerini inkâr eden geometrik katılıklarında sürekli bir hayat soluğunun duyulması da aynı nedenle üslup anlayışına bağlanmaktadır. Bu bakımdan Mısır resim sanatı hem tektanrıcı yüzyıllarda, hem de modern çağda geçerli olan çeşitli soyut şema anlayışlarının da kaynaklarından biridir.Mısır resminde doğal perspektifin yasaklanmış gibi görünür olmasında, mezar odalarının sükûnetine uymak gibi bir zorunluk da vardır. Anıtsal bir süreklilik ancak böyle bir hareket donukluğu içinde sağlanabilirdi. Ayrıca Mısır resminin, narratif (hikayeci) bir eğilimde olması da resimlerin yüzeysel bir anlayışla yapılmasında rol oynamıştır. Mısırlılar çok defa resim yüzeylerindeki boşlukları yazıyla doldurmuşlardır. Bir yandan da bu resim sanatı büyüsel bir öze sahip çıkarak, illüstrasyonu aşan ve eşyaya gerçeklik yükleyen bir anlam taşımıştır. Büyüsel ve hikayeci resim yollarının bir arada bulunuşu resim düzenlerinde büyük bir açık seçikliği gerekli kılmaktadır. İşte bu yüzden de bütün fazlalıkların atıldığı bir şemacılık kendini göstermiştir.
Resimlerdeki boyutlar figürün ait olduğu dinsel ya da toplumsal değere göre değişmektedir. Firavunlar ve tanrılar çoğunlukla öteki insanlardan daha büyük gösterilmişlerdir. Resimlerde yer alan başka figürlerse, soylu ya da hizmetçi, köle oluşlarına göre farklı ölçülere sahiptirler. Grup halinde resmedilen tutsak toplulukları diz çökmüş yığınlar halindedir.
Genellikle tapınaklardaki payeler üzerinde gösterilen firavun ve tanrılar normal boy ölçülerindedirler. Öbür tasvirlerin büyüklüğü de onlarla orantılıdır. Mezar odalarında ve koridorların duvarlarında yer alan resim dizile-rindeyse, ölçülerin oldukça küçük olduğu görülür. Uzun resim dizilerinde ya ölü gömme törenlerine ait geçitler ve bunlar gibi birbirine bağlı sahnele ya da birbirleriyle bağıntısı olmayan başka başka sahnelerin yer aldığı, sözgelişi bir av sahnesini, el işçiliğine ait bir başka sahnenin izlediği düzenlemeler görülür.
MISIR RESMİNDE RENK
Doğal nesnelerden elde edilen renkler; sözgelişi kök boyaları, Mısır resim sanatçılarının belli başlı malzemeleri arasındadır. Okr (aşı boyası), mavi ve yeşil renkler elde etmek için dövülmüş emaye, is birikintileri, yaran kalmış resimlerin yakınındaki kaplarda bulunmuştur. Boya malzemesi suyla karıştırılarak inceltilmiş ve çamsakızı eriyiği ile de yapışkanlığı sağlanmıştır. Okr renklerinin insan ve hayvan bedenlerinde kullanıldığını görüyoruz. Bu renkten kırmızı, kahverengi ve sarı gölgeler de elde edilebilmiştir. Kadın, figürlerinde beden ve yüzün rengi, erkek figürlerindekinden daha açıktır. Ancak, kadın ve erkek gruplarında açık ve koyu renk çeşitliliklerine de rastlanabilir. Beyaz, elbiselerde ve bazı durumlarda da zemin rengi olarak kullanılmıştır. Okr ve beyaz karışımından, çok kullanılan bir çeşit pembe elde edilmiştir:
Renk kullanımının bir başka yanı da, boyanın kalın ya da ince sürülmesinden elde edilen sonuçlardır. Sözgelişi, boyanın ince sürülmesiyle saydamlık izlenimi verilebilmiştir. Saçları boyamakta kullanılan is, zamanın yıkıntısına en çok uğrayan renk olmuştur. Mavi ve yeşil renklerinse, bitkilerde kullanıldığı göze çarpar. Bütün bu renklerin karışımlarından çekici ve canlı renk sonuçları elde edilebilmiştir.
Yeni Krallık dönemi mezarlarında ölünün sürekli hayatını yansıtan sahnelerde sanatçıların şaşırtıcı incelikte bir renk zevkine eriştikleri görülür. Büyük meyvalıklar, kurban sunakları, tezyinileşmiş su hareleri içinde ağa düşmüş balıklar, mücevher takınmış kadın figürleri bu ince renk zevkinin örnekleridir. Buna karşılık kralların ve tanrıların resmi hayatıyla ilgili sahnelerde sanatçılar gelenekler doğrultusunda dar renk sınırları içinde kalmışlardır.
Mısır dünyasında ressamların daha çok kontur, yani çevre çizgisi çizenler diye adlandırdıklarını biliyoruz. Gerçekten de Mısır resimlerinde figürü ya da motifi sınırlayan siyah ya da kırmızı renkte çizilmiş çevre çizgileri donuk ve kuvvetli bir etki bırakmaktadır, izlenimci bir erime ve dağılma Mısır resminde hiç bilinmeyen bir şeydir.
Mısır resminde bütün renklerin korunma ölçüleri, kullanıldıkları malzemeye göre değişmiştir. Mavi ve yeşil renkler bakır kapsadıkları için zamanla değişmişlerdir. îs malzemesi, beyaz renk malzemesine gö're daha az dayanmıştır. Ancak resimlerin bulunduğu doğal şartların elverişliliği onlara bir müzeden daha geniş bakım ve korunma imkânı da sağlamıştır.
Mısır resminin en çarpıcı niteliği uzun yüzyıllar süresince yasalan kolay kolay değişmeyen anlayışlara bağlılığındadır. Çeşitli görünüşlere değişmezlik sağlayan bu niteliğin, yalnız bir sanat disiplini değil, Mısır yaşam düzeninin de tipik bir yanı olduğu kesindir. Mısır mimarlığı ve özellikle Mısır sanatını daha çok karakterize eden heykel sanatında bu bağlılık gözden kaçmaz. Kuşkusuz, sanatçının kişisel eğilimleri bulunduğu ortamın şartları içinde baskı altına alınmıştır. Mısır resmindeki temel farkların bu yüzden sadece çağ farkları olduğu söylenebilir. Nitekim Eski ve Orta Krallık dönemlerini kapsayıp Yeni Krallık döneminin içlerine uzanan çok katı bir resim disiplini M.Ö. 15. yüzyıl ortalarından sonra daha hareketli, zarif ve oldukça bireysel bir üsluba yerini bırakmıştır. Önceleri mavi olan zeminler sonralan daha açık renkte boyanmış, daha çeşitli, daha fazla renk karışımları daha büyük bir canlılıkla ele alınmıştır. 12. yüzyıldaki Ramses-ler çağında resim sanatı geniş ölçüde yaygın olduğu halde, eski disipline bağlı özenden pek eser kalmamıştır. Yine de bu çağ resmi, çizgi ve renk virtüözlüğünün izlerini taşır. Süslemedeki zenginlik de tıpkı resimdeki savrukluk gibi bir çeşit ticarileşmeyi yansıtmaktadır.
Mısır resim sanatını başka yönleriyle inceleyebilmek için papirüsler üzerine çizilmiş örnekleri ve mumya tabutları üzerinde yer alan resimleri de gözden geçirme gereği vardır. Bu tabut resmi geleneğinin Mısır'da çok daha sonraları, Roma egemenliği çağında gerçekçi portre özellikleri kazanarak sürdürüldüğünü ilerde göreceğiz. Bu portre sanatının, resim tarihinin çeşitli deneyişlerine birer kaynak niteliği taşıdığı da belirtilecektir.
Mısır resim sanatının papirüs üzerine çizilmiş en önemli örneklerinden biri XXI. sülale zamanındandır ve Prenses Entin-ny'nin gömme papirüsü içindedir. Bu örnekte resmedilen sahnede ölünün öteki dünyaya geçiş sırasında karşılaştığı yargılama gösterilmiştir.