Sanat, Resim, Sanat Dersi, Yetenek Sınavları, Güzel Sanatlar
ISO NEDİR ?
ISO (asa), optik algılayıcının ışığa duyarlılığını belirtir. ISO arttırkça optik algılayıcı ışığa karşı daha hassas olur. Filmli dönemde ISO 6 ile ISO 3200 arasında filmler bulunabiliyorken dijital makinalarda ISO 50-102,400 arasında seçeneklere sahibiz ve her geçen sene çıta biraz daha yükseliyor. DSLR makinelerin hem filmli SLR, hem de kompakt fotoğraf makinelerine göre asıl avantajı da burada ortaya çıkıyor: Işığın yetersiz olduğu ortamlarda da çekim yapabilmek.
Normal çekimlerinizde ISO değerini makinenin sahip olduğu doğal en düşük ISO değeri olarak kulanmalısınız. Eğer en düşük ISO değerinde, kullanmak istediğiniz enstantane ve/veya diyafram değeri az pozlamaya neden oluyorsa, yani fotoğraf olması gerektiğinden karanlık çıkıyorsa o zaman ISO değerini arttırarak doğru pozlama elde edebilirsiniz. Tabi ISO'yu yükselttiğinizde pozlamanız hızlanacaktır yalnız bu seferde fotoğrafınızda nosiseler yani kumlanmalar olacaktır. Örnek fotoğraflarla açıklayayım.
ISO 1600
• Farklı büyüklükte noktalar
• Eş büyüklükte tek düze
• Farklı ışık değerlerinde noktalar
• Eş ışık değerinde noktalar
• Farklı renklerde olan noktalar
• Aynı renkte olan noktalar
• Eş aralıklı, eş büyüklükte noktasal düzenleme
• Giderek sıklaşan-seyrekleşen eş büyüklükte noktaların oluşturduğu düzen
• Eş büyüklükte noktaların toplanıp dağılarak ( sıklaşan-seyrekleşen) oluşturduğu serbest düzen
• Eş büyüklükte, ışık değerleri belli aralıklarla değişen sistemli noktasal düzen
• Büyüyen, küçülen noktaların oluşturduğu sistemli düzen
• Büyük-küçük noktaların oluşturduğu serbest düzen
• Büyüyen küçülen noktaların, sıklaşması, seyrekleşmesi ile oluşan serbest ve ritmsel düzen
• Eş büyüklükte noktalarla farklı renkler kullanılarak oluşturulan serbest ve ritmik düzen
KOMPOZİSYON : Kavramsal ( nokta, çizgi, düzlem, hacim ) ve görsel ögelerin ( nokta, çizgi, renk, doku, boyut, biçim, yüzey ) belirli, bir düzen içinde bir araya gelmeleri kompozisyonu oluşturur. Kompozisyonda en önemli ilke, her şeyin bütüne ait ve uygun olması, hiç bir ögenin birbirine yabancı ve uyumsuz olmamasıdır. Yani bütünlüktür, bütünlük içinde çeşitliliktir.
Temel sanat eğitiminde, öğrencinin görsel ve duygusal gelişmesini hızlandırmaya katkıda bulunan görsel eğitim yaşam boyu devam edecek bir sürecin başlangıcıdır. Görsel ağırlıklı analiz çalışmaları ile görmesini, algılayabilmesini öğrenen bir öğrenci yeterli düzeyde görsel bilgi birikimini yani görsel bilincini geliştirmiş olacaktır. Böylece öğrenci çevresini daha duyarlı bir biçimde gözlemleme, ona karşı tepki gösterme, yorumlama ve yargılama alışkanlığını kazanacaktır. Bu tür bir duyarlığa sahip olunduğunda, çevresine ve olaylara bakmasını bilen, baktığını gören, gördüğünü değerlendirebilen ve bunlardan en doğru sonuçlara, yargılara, çözümlere ulaşabilen yaratıcı bir insan olabilmek söz konusudur.
Görsel eğitim iki tür beceriyi gerektirmektedir.
* Görsel keskinlik,
* Görsel ifade.
UZAKTAN ALGILAMA
Uzaktan algılama daha çok cisimler tarafından yansıtılan, dağıtılan ve yayılan elektromanyetik enerjinin ölçülmesiyle ilgilidir. Fotoğraf makineleri kısa dalga ölçü aletleri, spektradyometreler, çok bantlı tarayıcılar ve insan gözü, uzaktan algılayıcı sistemlere birer örnektir.
Elektromanyetik enerji, ışık, ısı ve radyo dalgaları olarak düşünülebilir. Enerji kaynağı, genellikle güneştir. Uzaktan algılamada cisimlerden olan yansıma farklılıklarının saptanması yeryüzü şekillerinin havadan ve uzaydan alınan görüntülerle tanınmasını sağlar.
Elektromanyetik tayf, dalga boylarına göre farklı şekillerde sınıflandırılmıştır, bu aralıklar bant olarak tanımlanır. İnsan gözü, elektromanyetik tayfın 0.4-0.7 mm aralığına rastlayan bölümü algılayabilir. Elektromanyetik tayfın diğer kısımları sadece farklı aletlerin yardımıyla algılanabilmektedir.
Çözünürlük, uydu görüntüsünün ayırım gücünü belirler. Landsat TM görüntüsünün çözünürlüğü 30 m/piksel, Landsat MSS görüntüsünün çözünürlüğü 80 m/pikseldir. Fransız SPOT uydusu XS görüntüsü ile 20 m/piksel ve Pankromatik görüntüsü ile 10 m/piksel çözünürlüğe sahiptir.
Camiler:
Üç Şerefeli veya Beyazıt Camisi'nin inşasından, Sultan III. Ahmet zamanına kadar ki devirdir. Yapılardaki plan daha geniş ve olgundur. Kubbeler kasnak üzerine oturtulmuş, mukarnaslı ve baklava dilimli sütunlar kullanılmıştır. Kubbeleri tutan kemerler, büyük sütunlara dayandırılmış ve oranlar güzelleştirilmiştir. Bu üslûbun en önemli özelliklerinden biri de, yarım kubbelerle yarım kubbelerle cami sahınına büyük bir genişlik verilmesidir. Minareler daha uyumlu bir şekil almış ve cümle kapıları Selçuklulardaki gibi, iki tarafı oyuk hücreli büyük taçkapılarla süslenmiştir.
Onsekizinci yüzyılın ilk yirmi beş yılında, Avrupa ile ilişkiler Fransa'dan getirilen eşya ve Anadolu'yu görmeye gelen sanatçılar, Türklerin zevklerinde büyük değişikliğe sebep oldu. O zamana kadar, Avrupa'daki Rönesans hareketinden uzak kalmış olan Türk sanatı bundan etkilenmeğe başladı. Binalarda ve sanat eşyalarında, birtakım Rönesans şekilleri ve motifleri görülmeğe başladı. Klasik şekillerden uzaklaşıldı; hem mukarnaslar ve Mimar Sinan okulunun alışılmış şekilleri, ham de Lâle motifleri terk edilerek sanata Barok bir üslûp hakim oldu. Fakat bu üslûp Batı barok'undan farklıydı. Türk sanatçıları bu üslûbu kendilerine göre yorumlamışlardı.
Bu üslûp, XIX. yy.'ın sonuna kadar devam etti. Osmanlı mimarisi karakterini değiştirdi. Avrupa'daki sanat hareketlerini izleyen Simon, Komianos Kör Yani gibi İtalyan, Yunan ve Ermeni mimarlar, klasik okulun eski ustalarının yerini almışlardı
Salvador Dalí 11 Mayıs 1904'de Figueras'ın (İspanya'nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı:
'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.'
Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının yatak odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dalí bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
50. YILINDA MÜZİK BÖLÜMÜNÜ KURDU
Uluslararası ilişkileri ile kurumunu ve ülkesini en iyi şekilde tanıtan, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 50. yılının en önemli projesi olarak Müzik Bölümü’nü kurdu. Müzik Bölümü kurucuları arasında ünlü müzisyen Cem Mansur ve piyanist Leyla Pınar, bu önemli projede görev aldılar. Ayrıca, değerli sanatçı Cem Mansur, eğitim kadrosunda seminerler vererek Bölümü destekleyecek.
Müzik Bölümü’nün kurulması ile Fakülte Müzik Bölümü öğretim üyeleri Ashkar Mukanov (viyolonsel), Ajda Boydağ (keman) ve Ece Karsal (flüt)'dan oluşan MÜSGF Cumhuriyet Oda Orkestrası topluluğu ilk konserini Mezunlar Günü’nde verdi.
A. Arkeolojik toprak altı ve üstü kalıntıların, ören yerlerinin saptanmasında:
1. Optik yöntemler (Prospection-Önceden görme-yöntemleri)
Hava fotoğrafı arkeolojisi
Fotogrametri
2. Jeofiziksel / fiziksel yöntemler
Rezistivite
Elektrik sondası vb yöntemlerden yararlanılmaktadır.
B. Arkeolojide çeşitli kalıntıların yaş tayinleri ile mutlak tarihlendirmelerde.
1. Radyoaktif yöntemler
a. Radyoaktif parçalanmadan kaynaklananlar.
C-14 (radyokarbon)
K40 r11; Ar40 (potasyum-Argon)
U-238 (Uranium 238)
U-235 (Uranium 235)
Th-232 (Thorium 232)
Fizyon izleri sayımı v.b gibi
b. radyasyon etkisiyle enerji birikiminden kaynaklananlar.
TL (Termoluminesans)
ESR (elektron Spin Rezonans)
2. Radyoaktif olmayan yöntemler
Jeofiziksel / manyetik alan değişimlerine dayananlar: paleo/arkeomanyetizma
Rasemizasyon (kemiklerde amino-asid değişimi)
Uranium / Florin (U ve F miktarının ölçümüne dayananlar)
Obsidiyen Hidrasyonu (hidrasyon tabakasının ölçümü)
Cam yüzeyi tabakaları (cam yüzeyin değişiminden oluşan tabakaların ölçümü)
Varv analizi (balçık tabakaları sayımı / ritmik doğa olaylarından kaynaklananlar)
Dendrokronoloji (ağaç halkaları sayımı / ritmik doğa olaylarına bağladı; C-14 için denetleyici ve düzeltici tarihlendirme yöntemi)
Polinoloji (pollen analizi, pollen spektrumlarının belirleyici özelliği)
1899’da İstanbul’da doğdu, 1968’de İstanbul’da öldü. Sanayii Nefise’de öğrenim görürken, Milli Mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçti. öğrenimini daha sonra tamamladı. Bir süre Elazığ Öğretmen Okulunda resim öğretmenliği yaptı(1927-1929). Avrupa’ya giderek Andrê Lhote, Fernand Lêger, Hans Hoffmann, Gromaire gibi sanatçılarla çalıştı(1929-1932). Yurda dönüşünde bir süre Erzincan Askeri Ortaokulunda resim öğretmenliği yaptı(1932-1935). Güzel sanatlar Akademisinde Lêopold Lêvy’nin yardımcılığına getirildi. Daha sonra resim bölümünde yönetici olarak da görev yaptı ve bu okuldan emekli oldu(1937-1964). ^^D Grubu^^nun kurucularındandır(1933).
Devamını okuCamiler:
İznik ve Bursa gibi şehirlerde yapılan binalardan, İstanbul'da Beyazıt Camii'nin inşasına kadar olan zamanı içine alır. Bu üslûptaki binalar, Türkistan ve Selçuk binalarını andıran ve Selçuklular'da devam eden şekillerdir. Kubbeler doğrudan doğruya köşe bingileri üzerine oturtulmuş ve sütun yerine ayaklar kullanılmıştır. Bu ilk devirde yapılmış binalarda, Küçük Asya'daki Türk anıtlarında uygulanan programın ve planın dikkate değer bir değişikliğe uğradığını görüyoruz. Çok kemer gözlü cami planı basitleştirilmiştir. Büyük alanları, yan yana getirilmiş küçük kubbelerle örtme imkanı veren haç şeklindeki plan genelleşmeye başlamıştır. Her türlü gereksiz motiflerden sıyrılan süsleme sanatının, daha zengin fakat, hem sade ve hem de açık hale geldiğini görüyoruz.
YAĞLI BOYA RESİM TEKNİĞİ
Rönesans’tan günümüze kadar en çok uygulanan ve kabul görmüş resim tekniğidir. Yağlı boya tekniği yapım sırasında kısmen hata kabul eden bir tekniktir. İstenmeyen yerler sonradan düzeltilebilir.Yapılan resimler uzun ömürlüdür.Temizlik ve bakımı kolaydır. Yağ (bezir yağı) ve toz boyaların karışımıyla yapılmış boyalara yağlı boya denir. Bu karışımın içine katılan diğer maddeler boyanın kalitesini belirlemektedir. Yağlı boyada aranan başta gelen özelliklerden biri renklerin solmaması, diğeri, üzerinde kabuk yapmadan kurumasıdır. Yağlı boya tekniğinde iyi sonuç almak için: Resim yapılacak sathın iyi hazırlanmasına, kaliteli boya kullanılmasına, incelticilerin kaliteli olmasına, boya paleti, fırçalar ve resim sehpasının kullanışlı olmasına dikkat edilmelidir.Ayrıca güzel resimler yapmak için çok çalışmak gerekir. Çok çalışmak kaliteyi de beraberinde getirir.
1861 yılında padişah olan Sultan Abdülaziz zamanında, mimarlık sanatı tam bir çöküntü görünümünde idi. O zamanlar itibarda olan Rum ve Ermeni mimarları, acayip ve Türk sanatına tamamen yabancı bir takım binalar yapmaktaydılar. Her yerde hiç bir üslûbu olmayan, zevksiz ve kaba yapılar yükselmekteydi. Gotik ve Barok karışımı bir üslûpla, Korent tarzı sütunlarla camiler, acayip süs motifleri olan çeşmeler, Avrupa mimari eserlerinden koya edilmiş süs motifleri görülmekteydi. Kısacası, Yunan sanatından Hint sanatına kadar gelmiş geçmiş bütün üslûplar, bu eserlerde birbirine karışmıştı.1871 yılında İstanbul'da Aksaray'da yapılan Valide Camii, bu tarzda bir eserdir.
Bu karışık üslûpta eserlerden ve fanteziden gözleri rahatsız olan birkaç mimar, o güne kadar modası geçmiş sayılan o hayran olunacak eserlere döndüler. O devrin kültüründe kendini göstermeye başlayan milliyetçi hareket, mimari ile de birleşti. Mimarların düşüncesine göre, Türk sanatında bir rönesans yaratmak için, eski ustalar tarafından yapılmış olan eserleri örnek almak yeterdi. Yeni klasik üslûp, işte böyle doğmuş oldu.
Almanya'da mimari öğrenimini yapmış olan Mimar Kemalettin ile, Paris'de okumuş olan Mimar Vedat klasik devrin eserlerinden ilham alan binalar yaptılar.
Batı dillerinde bir nesnenin küçük boyutlardaki örneğini belirten Minyatür sözcüğü, zamanla kitap resmi için kullanılan bir terim halini almıştır. Eski Türk kaynakları kitap resmi için Nakış Tasvir; minyatür ressamı için de Nakkaş, Musavvar gibi sözcüklere yer verirler.
8. ve 9. yüzyıla ait olan ve günümüze gelmiş Türk resim sanatının örnekleri arasında, duvar resmi ve figürlü işlemelerin yanında minyatürler de bulunmaktadır. Türklerin eski yurtları Orta Asyada, Türkistan'da yaşadıkları döneme ait olduğu düşünülen minyatür örnekleri hala Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed döneminden, 19. yüzyıla uzanan döneme ait ise çok sayıda minyatür eser günümüze ulaşmıştır. Fatih Sultan Mehmed döneminde yapılmış birçok minyatürlü eser, Türkmen minyatürlerinin etkisini göstermektedir. Bu eserler dönemin giyim, müzik aletleri ve eğlence hayatı gibi bazı özelliklerini de yansıtırlar.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı minyatür sanatında pek çok yeniliğin denendiği bir dönemdir. Bu yenilikler arasında, tarihi olayları saptama anlayışının şehnâmecilik adıyla resmi bir görev halini alması da vardır. Bu anlayış içinde tarihi olaylar yazma olarak kayda geçirilirken, bir yandan da resimleniyordu. İmparatorluğun doğu ve batısındaki savaşlar, fetihler ve seferler, tahta geçişler, yabancı elçilerin kabulü, bayram kutlamaları gibi önemli olayların yanı sıra, bazen sultanın yalnızca tek bir seferi de ele alınabiliyordu.
Sonraki dönemlerde tarihi olayları gerçekçi bir tavırla saptama anlayışı, artık Türk minyatür sanatının değişmez bir özelliği olarak gelenek haline gelecektir.
1890’da İstanbul’da doğdu, 1935 yılında İstanbul’da öldü. Galatasaray Lisesinde okurken okul müdürü Tevfik Fikret’in kurduğu resim atölyesinde resim çalışmalarına başladı. Daha sonra Sanayii Nefise Mektebi’ni bitirdi. Ailesi tarafından Fransa’ya gönderildi. Burada Julian Akademisinde, Ecole Nationale des Arts Dêcoratif’te ve Cormon’un atölyesinde çalışmalarını sürdürdü. Yurda dönünce 1. Dünya Savaşı yıllarında Kafkas cephesinde yedek subay olarak görev yaptı. Bu sırada savaş resimleri çizdi. Bu resimleri daha sonra Viyana ve Berlin’de (Celâl Esat Arseven ile birlikte) sergiledi. Bir süre Berlin’de Liebermann ve Corynth’in atölyelerinde çalıştı. Yurda dönünce İstanbul’da resim öğretmenliğine başladı. Güzel Sanatlar Akademisinde çalıştı. Paris’e gidip döndükten sonra, Güzel Sanatlar Akademisine müdür olarak atandı (1928). Lâle Devri, Tifüs Girdabı, Harman en tanınmış eserleridir.
Devamını okuEdouard Manet Fransız ressam. Ondokuzuncu yüzyılda modern hayatı konu alan resimler yapmaya başlamış ilk ressamlardandır. Manet, gerçekçilik akımından izlenimciliğe geçişte önemli bir rol oynadı. İlk dönem başyapıtlarından Kırda Öğle Yemeği ve Olympia, kendisinden genç ressamlara esin kaynağı oldu. Daha sonraki yıllarda ise o ressamlar izlenimciliğin en önemli isimleri oldular. Günümüzde, bu iki resim, modern sanatın başlangıcı kabul edilir.
Édouard Manet, 23 Ocak 1832'de Paris'te varlıklı ve birbirine bağlı bir ailenin üyesi olarak doğdu. Annesi, Eugénie-Desirée Fournier, İsveç Prensi Charles Bernadotte'nin torunuydu. Babası, Auguste Manet ise Fransız bir yargıçtı ve oğlunun da tıpkı kendisi gibi hukuk alanında kariyer yapmasını istiyordu. Dayısı, Charles Fournier, yeğenini resim yapması konusunda teşvik etti ve sık sık Louvre'a götürdü. 1845 yılında, dayısının tavsiyesiyle, Manet çizim konusunda özel ders almaya başladı. Bu dersler sırasında ileride Güzel Sanatlar Bakanlığı yapacak olan Antonin Proust ile tanıştı. Proust-Manet dostluğu yaşamlarının sonuna kadar sürdü.
Çankırı Karatekin Üniversitesi 2012-2013 Öğretim Yılı Yetenek Sınavı Tarihleri açıklanmıştır!..
Yetenek sınavları ve başvuru koşulları ile ilgili detaylı bilgi yakında sitemizde yayınlanacaktır!
Özel Yetenek Sınavı Ön Kayıtlar: 27 – 31 Ağustos 2012
Özel Yetenek Sınavı: 04 Eylül 2012
Özel Yetenek Sınav Sonuçlarının Açıklanması (Öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığı panoları + internet): 07 Eylül 2012
ÖZEL YETENEK SINAVI ile üniversiteye yerleştirilen öğrencilerin ASIL LİSTE KESİN kayıtları
(Sınavlarla ilgili yapılacak düzenlemelere göre kayıt tarihleri değiştirilebilir.): 10 Eylül 2012
SanatDersi.Com sitesi olarak başarılar dileriz...
Nesne ve varlıkların karakteristik birer dış yapıları vardır. Bunun, özellikleri ve etkileri dokuyu oluşturur. İç yapının işlevsel niteliklerini dışa vuran etkidir doku ve doğanın yapısal özelliğidir. Bir ayrıcalık göstergesidir doku. Hani yaşlının cilt dokusuyla gencinkinde ki fark, ya da ağacın veya portakalın dokusundaki ayrıcalık gibi. Doku, yüzeyleri oluşturan bir değerlendirmedir. Gördüğümüz her şeyin özel bir dış yüzeyi-görünüşü vardır. Eğer tasarımcıysanız ya da farklı bakıyorsanız çevrenize doğadaki bu görsellik yaratı olanakları tanıyacaktır size. Farklı tatlar yaşamanızı sağlayacaktır.
Doku, birbirine eş ya da birbirini tamamlayan birim biçimlerin belli sistemlerle yan yana gelmesinden oluşur. Ancak yan yana geliş sistemleri farklılıklar da gösterir. Doğal dokular, bütün içinde birbirini tamamlayarak yapısal bir sistem oluştururlar. Dokulardaki yapısal karakterler, işlevsellikle ilgilidir. İşlevsellik gençlikte ve yaşlılıkta geldiği boyuta göre yerini alır. Dokusal yüzeylerin oluşumu ayrıcalıklar gösterir. İnsanlardaki farklılıklar gibi. Doku çeşit çeşittir. Bazı şeylere, örneğin sevgiye, hüzne dokunamazsınız, ama hissedersiniz, görürsünüz. Görsel doku da böyledir. Bazen de dokunmak gerekir, pürüz gelir elinize, yine duyumsarsınız, hissedersiniz. Dokunmanın tadını yaşarsınız, dokunsal doku örneği. Etrafımıza baktığımızda kentte yaşayanlar betonun dokusunu, kasabada yaşayanlar öncelikle toprağın, ağacın dokusunu görürler. Birileri yapay doku, diğerleri doğal dokunun içinde yaşarlar. Tabii her şeyde, karakterlerde, göz yapılarında farklılık, olduğu gibi dokuda da çeşitlilik vardır; yüzeysel doku, ince, kaba doku, düzenli, düzensiz doku, sert, yumuşak doku. Her şey zıtlığını beraberinde getiriyor. Ayrıca organik, kimyasal, dinamik, geometrik, optik vs. dokuların yanında güncel değişken dokular da vardır, denizin dalgası gibi. Okyanustaki dalgaların yürekte de yaşanması doku tadında…
Hue - Renk: Bir rengi diğerinden ayıran niteliktir. Hue, renk tekerleğinde ya da spektrumunda rengin durumunu gösterir. Kırmızı, sarı diye adlandırdığımız kavramlar hue ( renk )' tir.
RENKLERİN GENEL SINIFLANDIRILMASI
KONTRAST / ZIT RENKLER
Sarı ------------------ Mor
Kırmızı --------------- Yeşil
Mavi ------------------ Turuncu
ARMONİ / BÜTÜNLEYİCİ RENKLER
Mor ------------------ Mavi
Kırmızı -------------- Orange
Sarı ----------------- Yeşil
RENKLERİN ETKİLERİ
Mekan içindeki konumlarına göre değişiktir.
TURUNCU
Üstten Koruyucu, himaye edici
Yandan Sıcak, cana yakın
Alttan Yakıcı
KAHVERENGİ
Üstten Ağır,örtücü
Yandan Toprak gibi kuşatıcı Yersel, toprağımsı,
Alttan Emniyetli
AÇIK MAVİ
Üstten Hafif,göksel,uçma isteği
Yandan Soğuk,uzaklaştırıcı
Alttan Düz pürüzsüz harekete geçirici
SARI
Üstten Hafif, açık, neşeli
Yandan Teşvik, tahrik edici, Ayaklandırıcı, Uyarıcı
Alttan Zıplama hissi
SICAK - AÇIK RENKLER
Üst : Fikri çalışmayı hızlandırıcı
Yan : Aktiflik verici, yakınlık hissetme
Alt : Kolaylaştırıcı, Hafifletici
SICAK - KOYU RENKLER
Üst : Kavrayıcı, örtücü, ağır,
Yan : Kavrayıcı, çevreleyici, enerji dolu, saran, kuşatan
* Sanat eğitiminin temel ilke, kavram ve yöntemlerini kazandırmak,
* Öğrencilerin yaratıcı güçlerini ortaya koyarak, gözlemlerini, izlenimlerini, duygularını, tasarım ve imgelerini sanat eğitimi yoluyla ifade edebilme, geliştirme yetisi kazandırmak ve onları bir bütünlüğe getirmek.
* Duygu ve sezgilerini sanat eğitimi yoluyla görsel anlatım etkinliğine çevirmek.
* Görsel boyuttaki çalışmaları farklı disiplinlerin kendi diline aktararak devinimsel ve sessel bağlamda tasarılar gerçekleştirmek.
* Çalışmalarda kopya, taklit ve bayağılıktan uzak, özgün olmalarını sağlamak.
* Öğrencilerin çeşitli malzeme ve teknik olanaklardan yararlanarak kendi kendilerini rahat ve özgür ifade etmelerini sağlamak.
* Sanat çalışmaları yoluyla yaptığı işten zevk duyma alışkanlığı, iş bitirme sorumluluğu kazandırmak.
* Estetik eğitimi vermek.
* Ulusal ve dünya sanatını tanımasını sağlamak.
Çini mürekkebinin sulandırılmasıyla yapılan bir çalışmadır. Tek renk suluboya da kullanılabilir. Konu kağıda hafifçe çizilir ya da çizilmeden çalışılabilir. Sonra kağıt hafifçe nemlendirilir. Kenarları selobantla tutturulabilir. Kağıttaki fazla su süngerle alınır. Açık ve geniş alanlar önce boyanmalıdır. Açık ton beğenilmezse sonra değiştirilebilir. Koyu yerleri açmak zordur. Kurumadan ya da sulandırılarak açılmaya çalışılabilir. Kağıt kuruyacağı içinde önce geniş alanlar boyanmalıdır. Kağıt kuruduğunda sünger ya da pamukla tekrar nemlendirilebilir. Suyun yardımıyla siyahla beyaz arasında bir hayli ton elde edilir. Yalnız çalışmanın titizliği açısından en az iki su kabı bulundurulmalıdır.
Lavi çalışmalardan örnekler; H. Tohaku, Rembrandt, Goya, Turner
Üzerinde iki boyutlu çalışmaya olanak veren her tür alandır. Düzlemsel nitelikte olabileceği gibi, eğrisel de olabilir.
İlk doğrultusundan bir çizginin uzantısı çizgiyi bir düzleme çevirir. Kavramsal olarak bir düzlemin uzunluğu, genişliği vardır, derinliği yoktur. Bir düzlemin biçimi, köşeleri oluşturan çizginin konturuyla belirlenir. Düzlemler aynı zamanda hacimlerin bitişlerini sınırlar.
Türk Sanatı Tarihi için önem arz eden Atabeklerden Zengiler (1127-1262), Suriye ve Irak çevresinde hüküm sürdüler.
Zengilerin mimarisi, Selçuklu mimarisinin formlarını Suriye-Irak bölgesine getirmiştir. Çok ayaklı cami şemasının etkili olduğu bir mimari anlayışı benimsemişlerdir. Bu devirden günümüze gelen camiler, diğer Atabekler, Eyyubî ve Memlûk devirlerinde değişikliğe uğramışlardır. Bu yapılar arasında en önemlileri Rak'a, Hama ve Halep Ulu Camileridir. Özellikle yuvarlak formlu Orta Asya kökenli Türk tipi minare, cami mimarisinde Türk unsurlarının da yer aldığını gösteriyor. Camilerde olduğu gibi, medreselerde de birçok mimari şema ve unsurlar da Türkler tarafından geliştirilmiş ve böylece bu bölgelerde yeni bir sentez oluşturulmuştur.
1878’de İstanbul’da doğdu. 1945’te İstanbul’da öldü. İlköğrenimini Taşmektep’te, ortaöğrenimini Çiçekpazarı Rüştiyesi’nde ve Mülkiye İdadisi’nde yaptı. Askerliğe ilgi duyduğu için Kuleli’ye geçti. 1898’de de Harbiye’yi bitirdi. Okul dönemimde Osman Nuri Paşa’dan ve Hoca Ali Rıza Bey’den resim dersleri gördü. Subay olunca, Eyüp Askeri Baytar Rüştiyesine resim öğretmeni olarak atandı. Bu arada Sanayii Nefise Mektebine de devam ederek, burayı da bitirdi (1906). 1910-1912 yılları arasında Paris’te resim çalışmaları yaptı. Yurda döndükten sonra, Balkan Savaşına katıldı ve Bulgarlara esir düşerek, bir süre esaret hayatı yaşadı. 1. Dünya Savaşı sırasında da görev yaptı. 1933’te binbaşılıktan emekli oldu. 1918’de Berlin ve Viyana sergilerine katılan Yetik’in, daha çok Balkan Savaşı ve Milli Mücadeleyle ilgili resimleri vardır (Cepheye Cephane Nakli).
Devamını okuİklim koşulları, erozyon, çürüme, yıkılma bitki ve yavanlar tarafından kaplanma, insan elinden çıkmış mimarlık yapılarının yeniden toprak olmasına neden olan başlıca etkenlerdir. Nitekim arkeolojik alanlar da bu nedenlerle bir moloz yığını haline bırakılan bir bahçenin, bakımsızlıktan adım atmayacak derecede bitkilerle kaplandığını yada sahipsiz kalmış bir evin çok geçmeden adeta bir harabe yığını haline gelişine çoğumuz tanık olmuşuzdur. Yani kısaca, malzemesi ne olursa olsun, bakımsız kalan yapılar kısa zamanda yıkılmaya ve giderek bitki örtüsüyle kaplanıp tümüyle kaybolmaya mahkumlardırlar.
Eski çağlarda bu süreç, kullanılan dayanaksız inşaat malzemeleriyle uyumlu olarak, kuşkusuz ki, daha da hızlı bir biçimde işlenmiş olmalıydı.
Herkesin yakın çevresinde bu türde gelişmeler olmakla birlikte, arkeolojiyle uğraşmayan kişiler genellikle, farklı toprak tabakalarının evlerin ya da kentlerin üzerine zamanla nasıl örttüğünü anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu yüzden de arkeologlara sorulan en başta geleni, toprak altında bir kent olduğunu nasıl anladıkları ve kazdıkları yerin altından duvarlar çıkacağını, nasıl önceden bilebildikleridir. Oysa bunu başarmak, kısa bir deneyim geçirmiş gen. Bir arkeolog için bile zor değildir. Arkeologun kaygısı kentin nasıl bulunacağı değil, yöredeki pek çok kalıntıdan hangisine kazı yapması gerektiği ve bu kazının yöntemidir.
İçmimarlık, mimari yapı bütünlüğünde açık-kapalı her çevrenin, hacmin fizik değerleri ile birlikte işlevselliği doğrultusunda incelenerek insan faktörünün, fizyolojik, ergonomik, psikolojik değerlerin, sosyal-ekonomik kriterlerin geniş açıda planlanması ve bilimsel, sanatsal, teknik kuramların organizasyonudur. Bu organizasyon, yapı, hacim, işlev, birey, toplum ve biçim, renk, malzeme, teknik, zaman, ekonomi kuramlarının bilimsel, sanatsal, teknik içeriğinin bilgide, beceride, tasarım yeteneğinde bütünleşmesiyle gerçekleşir. İçmimarlık eğitimi birey ve toplulukların değişik amaçlarla yararlandıkları özel ve genel tüm çevre ve mobilyaların tasarımlanması doğrultusunda öğrencilerin eleştirel düşünme, sanatsal ve biçimsel araştırma, yakın disiplinlerle ortak çalışma yöntemlerine uyum, kişisel yetenekleriyle tasarımlama yönlerinin gelişmesini amaçlar.
Devamını oku1918’de İstanbul’da doğdu. Saint-Josephe Fransız Erkek Lisesini bitirdikten sonra, Güzel Sanatlar Akademisinde Lêopold Lêvy ve Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyelerinde öğrenim gördü. Bu okulu 1948’de bitirdi. Bir süre resim öğretmenliği yaptı. 1957-1973 yıllarında, Paris’te çalıştı. Besançon’da açılan ^^Paris’te Altı Türk Ressamı^^ sergisinde ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki ^^Paris’teki Türk Ressamları^^ sergisinde yer aldı. Yurda döndükten sonra kişisel sergiler açtı. 4. Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü Turan Erol’la paylaştı(1980).
Devamını okuAslında görsellik açısından malzeme farklılığı dışında kompoze kuralları da, ilkeleri de diğer çalışmalarla –resimle aynı özellikler taşımaktadır. Ayrıntıda tasarlayan , gören beyne fotoğraf tekniğinin olabildiğince katkısı ya da belirleyici anlamı vardır bir şekilde.
Devamını okuEski geleneksel kitapçılık sanatlarımızdan biri olan Tezhib, divanlar gibi el yazması kıymetli kitapları, murakka denilen Hüsn-i Hat yani güzel yazı levha ve albümleri ve Padişah tuğralarına, berat ve vakfiyelere altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme sanatıdır. Arapça “Zehep” kelimesinden gelen "altınlamak" manası taşıyan Tezhib, tezhible bezenmiş eserlere müzehheb, tezinat yapan sanatkarına da müzehhib denir.
Süslemecilik, kendini, yaşadığı ortamı ve kulandığı eşyayı göze hoş gelecek şekilde süslemek ve onu sanat anlayışıyla biçimlendirmektir. Süsleme sanatlarını en olgun ve seçkin bir seviyeye ulaştırmış milletlerden biri de şüphesiz Türklerdir.
Türkler Tezhib sanatını Orta Asya'dan getirmişlerdir. Ancak bu sanatı Müslümanlığı kabullerinden sonra geliştirmiş ve mükemmel örneklerini vermişlerdir. Dinimizin (İslam'ın) iki ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif yazmalarının hattından süsleme ve ciltlemelerine kadar maddi ve manevi itina göstermişlerdir.
Bölümün amacı, grafik kapsamına giren tüm disiplinlerde teknik ve estetik yönden eğitilmiş kendi çevresini ve çağını çözümleyip sentez yapabilen, özgün fikir ve yapıtlar üretebilen, rasyonel düşünebilen, yeni çağın, bilgi ve iletişimi öne çıkaran dinamik yapısına uyum sağlayabilecek bilgi ve algılama yetisine sahip, özgüveni olan grafik tasarımcılar yetiştirmektir. Eğitim ve öğretim, öğrencilerin yaratıcı ve yapıcı güçlerini geliştirecek ve özgün bir sanatçı kimliği oluşturmalarına yardımcı olacak şekilde düzenlenir ve uygulanır. Yapıcı, deneysel düşünce temeli üzerine kurulan bölümümüz Bauhaus eğitim sistemi model alınarak kurulan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulunun 1957'de açılan ilk beş bölümünden birisidir. Programlar, çağın getirdiği değişimlere ve yeni gereksinmelere paralel olarak geliştirilir.
Devamını okuKonu kağıda ya hiç çizilmeden ya da çizilerek suluboya çalışılabilir. Ancak suluboya şeffaf bir boya olduğu için çok hafif çizilmelidir. Daha sonra kağıt hafifçe nemlendirilmeli, mümkünse kenarlarından yapıştırılmalıdır. Fırçalardaki renk üst üste değil yanyana sürülür. Kağıt nemli olduğu için renkler kaynaşır ve çok güzel pasajlar ( geçiş ) oluştururlar. Açık tonlar su ile inceltilerek elde edilir. Kağıdın beyazlığından dolaylı olarak yararlanılır. Önce açık ve geniş yerler boyanır. Çünkü açık yerleri koyulaştırmak kolaydır. Beğenilmezse değiştirilebilir. Koyuyu açmak zordur. O da bir dereceye kadar nemli süngerle başarılabilir. Geniş alanlarında öncelikli boyanması, çalışma esnasında kağıdın kuruyacağı içindir. Kuruyan yerler tekrar sünger, pamuk ya da fırça ile nemlendirilir. Kağıt çok sulanırsa sonuçlar olumsuz olur. Kullanılan boya tüplerdeyse palete sıkılır ve sulandırılarak kullanılır. Eğer kuru cinsten ise çalışmaya başlamadan önce yumuşasın diye üzerine bir kaç damla su damlatılır. Yanımızda bir deneme kağıdının olmasında yarar vardır. Ayrıca en az iki su kabı olmalıdır. İnce ve kalın suluboya fırçaları da çizgisel ve lekesel çalışmalar için gereklidir.
Devamını okuAğaç oymacılığı ilk zamanlarda estetik ve zevkten ziyade ihtiyaçları karşılamak amacı ile yapılmıştır. Daha sonraları ise ağaç oymacılığı estetik değeri ön plana çıkarılarak uygulanmaya başlanmıştır ve uygulandığı mobilyalarda hem estetik açıdan zenginliğini artırmış hem de fiyat olarak değerini artırmıştır. Fakat günümüzde oyma işleminin fazla zaman alması, sosyo-kültürel farklar ve temizlik gibi nedenlerden dolayı mobilyaya bir canlılık, beğeni ve estetik kazandırmak için küçük motifler halinde mobilya yüzeylerinde uygulanmaktadır.
Anadolu' da oymacılık sanatında en gelişmiş illerimizden birisi olan Kahramanmaraş' ta ceviz ağacından yapılan oymalı çeyiz sandıkları, camekanlar, mücevher kutuları vb. gibi mobilayalarda çok estetik oymalar yapılmaktadır.
AĞAÇ OYMACILIĞININ TANIMI VE UYGULAMA ŞEKİLLERİ;
Oyma; ağaç malzeme üzerine çizilen bir şekli özel olarak hazırlamış olan kesici aletlerle gereksiz yerlerini çıkardıktan sonra şekillendirme sanatıdır. Oyma işini tekniğine uygun bir şekilde icra eden kişilere oymacı denir. Oyma çeşitli şekillerde yapılır:
2009- 2010 Eğitim-Öğretim Yılı
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
DESEN KURSU VE YETENEK SINAVI BİLGİLERİ
Fakültemiz Resim, Heykel, Seramik ve Grafik Anasanat Dallarına Yetenek Sınavı ile alınacak öğrencilere, istedikleri takdirde;
DESEN KURSU SEÇENEKLERİ
1. 30 saat süreli (on iş günü) Desen Kursu: 300,00 YTL.
A) 27 Temmuz-7 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 veya 1300-1600 saatleri arasında
B) 10-21 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 veya 1300-1600 saatleri arasında
2. 60 saat süreli (on veya yirmi iş günü) Desen Kursu: 400,00 YTL.
A) 27 Temmuz-7 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 ile 1300-1600 saatleri arasında
B) 10-21 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 ile 1300-1600 saatleri arasında
C) 27 Temmuz-21 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 veya 1300-1600 saatleri arasında
3. 120 saat süreli (yirmi iş günü) Desen Kursu: 600,00 YTL.
27 Temmuz-21 Ağustos 2009 tarihleri ve 0900-1200 ile 1300-1600 saatleri arasında verilecektir.
DESEN KURSU KAYIT TARİHLERİ
Desen Kursuna katılmak isteyenler, 22 Temmuz 2009 Çarşamba günü saat 0930'dan itibaren Fakültemiz binasında hazır bulunacaklardır. Desen Kursu Kayıtları 22-23-24 Temmuz 2009 tarihlerinde 3 gün süreyle devam edecektir.
İKAMET VE ULAŞIM
1834 - Hilaire Germain Edgar Degas, 19 Temmuz'da, Paris'te, zengin bir Fransız-İtalyan ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Auguste Degas, Napoli ve New Orleans'da da şubeleri olan Degas Padre e Figli adlı bankacılık şirketinin Paris şubesini yönetiyordu.
1845 - Louis le Grand Lisesi'nde öğrenim gördü.
1847 - Annesi Célestine'i kaybetti.
1853 - Liseyi bitirdğinde ressam olmayı aklına koymuştu. Babası ise, aile işini devralmasını istiyordu. Bu yüzden Edgar, hukuk okuluna kaydoldu fakat zamanını Louvre'da Primitifleri kopya etmekle geçiriyordu. Kısa süre sonra okulu bıraktı ve Louis Lamothe'tan ders almaya başladı. Lamothe, hem onun becerisinin ve kararlığının hem de Rönesans resmine olan saygısının temelini oluşturdu.
1855 - Paris'teki Güzel Sanatlar Okulu'na kaydoldu ve sadece bir dönem okula devam etti. Koleksiyoner Edouard Valpinçon onu Ingres'le tanıştırdı. Ingres ona doğayı bırakıp ustalardan kopya yapmasını tavsiye etti ve çizime verdiği önemi aşıladı.
*Kabaş, Ö., Güzel Sanatlar Eğitiminde Temel Tasarım ve Temel Desen Dersinin Yöntemli Bir
*Uygulama Çalışması, Profesörlük Tezi, 1990
*Kabaş, Ö.,Tüm Çevresel Gerçeklik, Bildirişim ve Sibernetik Açısından Plastik
Sanatların Oluşumuna Bir Bakış, 1976
*Işıngör, M.,Eti, E.,Aslıer, M. Resim 1 Temel Sanat Eğitimi
*Özer, M., Temel Tasarımda ''Zıtlık'' İlkesi 1981
*Aydınlı, S., İTÜ Mimarlık Fak. Temel Tasarım Dersi Notları 1990
*Cantürk, F.,Bilgin, H.,Genç, A. Samsun Eğitim Ens. Resim-İş Bl.Ders Notları !972-1975
*San, İ., Sanat Eğitimi Kuramları, Tan Yay. 1983
*Gökaydın, N. Temel Sanat Eğitimi, Eğitimde Tasarım ve Görsel Algı
*Büyükişleyen, Z. Sanat Eğitimi
*İpşiroğlu, N. Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdaş Eğitim Cem Yay. 1990
*Crowe, N. , Laseau, P. Vısual Notes-Fur Archıtects and Designers – 1984
*Wölfflin H. Sanat Tarihinin Temel Kavramları,Remzi K. 1985
Leonardo’nun “ Son Akşam yemeği” resmi düzlem üslubunun en büyük örneğidir.
Bu resimde bireyler önde bir düzlem üzerinde yan yana dizilirler. Arka planı olan resimlerde de arka plandaki bireyler ve nesneler ön plandaki düzleme paralel bir arka düzlem üzerinde yan yana dizilirler. Düzlem üslubunun en tipik örneklerini Raffael, Dürer, Holbein vermişlerdir.
Düzlem düzenleme ilkesi 17.yy da yerini derinlemesine düzenleme ilkesine bırakır, bireyler ve nesneler arasında yana doğru değil derinliğe doğru bağıntılar kurulur. Bunlar hep bilinçli olarak yapılmışlardır; birinden bıkılıp ötekine geçilmemiştir. Sadece anlayışlar değişmiştir. Bu üslupların hiçbiri ötekine üstün sayılmazlar. Barok üslubunun en tipik örneklerini de Rembrandt, Rubens, Hals, Vermeer, Velasques vermişlerdir.
Düzlem üslupta renkler dingin bir yolda derecelenirler. Derinleme üslupta ise keskin ışık karşıtlarına canlı renklere dayanan bir derinlik görülür. Giderek aşırı büyüklükte ön planlar motifiyle, uzaktaki nesneleri daha da küçük göstermek yoluyla sonsuz derinlikler elde edilmiştir. Düzlem üslubunun ortadan kalkma süreci, düzgün çizginin değerini yitirme süreciyle paraleldir.
Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü ( Duysal Tasarım Programı, Müzik Toplulukları Programı ) ; nokta elemanı ile müziğe - sese dayalı düzenleme
Müzikte Puantilizm ( Nokta ) : Tek ögeden başlayıp ona yapılan eklemelerden oluşan bir süreç sonucunda yapılar oluşturulur.Kompozisyonda puantilizm, her biçim noktadan, yani tek bir notadan üretilmelidir anlayışına dayalıdır. Tek tek aralıklar ve ilişkileri söz konusudur.
Modern Dans Programı; nokta elemanı ile dansa – devinime dayalı düzenleme
Bileşik Sanatlar Programı ; nokta elemanı ile boya , kolaj vb. malzemeyle gerçekleştirilen görsel düzenleme
Sanat Yönetimi programı ; nokta elemanı ile söze, yazıya dayalı düzenleme
Malzemeler: Resim kağıdı, siyah çini mürekkebi, tarama ucu, rapido, pilot kalem, fırça, kolaj malzemeleri , fotoğrafi malzemeleri, cetvel vs.