Sanat Dersi

Yağlı Boya Resim Sanatında Teknikler

On beşinci yüzyılın başlarından bu yana sanatçılar en çok yağlı boya resimler yapmışlar ve yağlıboyayı diğer tüm malzemelerden üstün bulmuşlardır. Yıllar geçip üsluplar değişirken, hiç sona ermeyen sanatta mükemmelliğe ulaşma çabaları, onları yeni arayışlara yönlendirmiş ve yağlıboya resim tekniğinin gelişmesini sağlamıştır. Bu gelişme sırasında yeni ifade biçimlerini ve teknik imkanları vurgulayan hayran olunacak büyük eserler yapılmıştır. Yağlı boya resim sanatının tarihi bu evrim tarihidir.

Yağlıboyanın Tarihsel Gelişimi

Jan van Eyck (1380-1441)

Yağlıboya ile resim yapımının Jan van Eyck tarafından bulunduğu söylenir, fakat yağlıboyanın bu büyük ressamdan öncede kullanıldığını biliyoruz. Ancak Jan van Eyck’ın bu tekniği olağanüstü bir mükemmelliğe ulaştırdığı kesindir.

Jan van Eyck Flemenk okulunun ilk dönem sanatçısıdır. 1422 ile 1424 yılları arasında La Haye’de çalıştı. 1425’te Burgundy dükünün saray ressamlığına getirildi. 1429’da Bruges’e yerleşti ve 1441’de bu kentte öldü.

Bir gün genç Jan, tempera ile yaptığı ve üzerine yağ sürüp kuruması için güneşe bıraktığı bir resmin boyalarının çatladığını üzülerek gördü. Bunu izleyen aylarda sanatçı, gölgede kuruyan bir yağı bulabilmek için araştırmalar yaptı. Pek çok deneyden sonra aradığı şeyi buldu. Bu madde bezir yağı ve “beyaz Bruges verniği” karışımından oluşuyordu. Sanatçı bu karışıma boya pigmentleri katıyor; kalınlığı inceliği duyarlılıkla denetlenebilen, rötuş yapmaya olanak tanıyan, yavaş kuruyan bir boya elde ediyordu.

Van Eyck sadece yağlıboyayı mükemmelleştirmekle kalmamış, onu üstün üstün bir düzeyde kullanmayı başarmıştır. Alttaki resim (Resim 4) 500 yıldan önceki bir tarihte, 1434 yılında Jan van Eyck tarafından yapılmıştır. Buradaki baskı çok başarılı olmamakla beraber, orijinal resme de uymamaktadır. Orijinal resim kendini mükemmel bir şekilde korumuştur. Renkler yeni sürülmüş gibidir ve tüm detaylar yeni yapılmış bir işin tazeliğini ve parlaklığını taşımaktadır.

Van Eyck’în resimleri, bir sanatçının teknik becerilerini sergileyen resimlerdir. Işığın nesneler üzerindeki hareketi büyük bir incelikle gösterilmiştir. Kumaşlar, yer döşemesi, çiçekler vb. en ince ayrıntılarla görülürler. En başarılı portrelerinden birinde sanatçı imzasının yanına Latin diliyle “yapabileceğimin en iyisi” diye yazmıştır.

Jan van Eyck ile dönemin diğer Felemenkli ustası Hugo van Der Goes ve Rogier van Der Weyden kuzey rönesansının yeni gerçekçi görünüşünü yansıtan ressamları temsil ederler. Van Eyck’e göre “kadınlar ve erkekler, ağaçlar ve kuşlar gerçekte görüldüğü gibi resimlenmelidirler” Ressamların gerçekçiliğe bu yönelişinde, Felemenk ve Hollanda okulunun büyük resim geleneği doğdu. Memling, Bouts, Bosch, Breughel, Rubens, Van Dyck ve Rembrandt bu iki okulun temsilcileri olan büyük ressamlardandır.

Felemenk okulunun etkileri, bu okulun coğrafi bölgesiyle sınırlı kalmadı. Kuzey İtalya ve İspanya’daki Rönesans resmini de etkiledi. Hatta bazı yazarlar Velanquez’in de belirli felemenk yapıtlarını, bunların arasında Van Eyck’in bazı yapıtları da vardır.

Leonardo da Vinci (1452-1519)

Yağlıboya İtalya’ya Felemenkli ressam Gentli Justus tarafından tanıtıldı. 1452’de Floransa yakınlarındaki Arno Vadisi’nde doğan Leonardo da Vinci bu yeni tarzı benimseyen İtalyan ressamları arasındaydı. Sanat çıraklığına Floransa’da ressam ve heykelci Andrea Verrocchio’nun atölyesinde başladı. Botticelli, Perugino, Ghirlandaio ve Flippino Lippi, kısaca gelmiş geçmiş en parlak sanatçı kuşağı, genç da Vinci’nin atölye arkadaşları arasındaydı. Leonardo yirmi yaşına geldiğinde Floransalı usta ressamlar kütüğüne kaydedilmişti.

Leonardo pek çok alanla ilgileniyordu: Mimarlık, müzik, hidrolik, jeoloji, botanik, anatomi... ve tabii ki resim

Leonardo Trattato della Pittura (Resim üstüne inceleme) adlı ünlü kitabında şöyle yazar: “Resimlerinizde kaba dış hatlar kullanmayın. Bunları inceltir, yumuşatın. Gölge ile ışığın birleştiği yerde renkler bir çizgi şeklinde değil, bir duman bulutu gibi olsun”. Sfumato tekniğinin devrim yaratan ilkeleri bu sözcükler içinde yer almaktadır. Sfumato, figür ve objelerin dış hatlarını, resmin atmosferi içine kaynaştırılmasıdır. Leonardo’nun çalışmaları objeler arasındaki havanın varlığını ve fonun yani arka planın giderek kaybolmasını (bu olay hava perspektifi olarak tanımlanır) gördüğümüz ilk resimdir. Bu sonucu elde etmek için büyük sanatçı olağanüstü çaba gerektiren bir teknik geliştirmiştir. Renklere saydamlık kazandıran bu teknikte, saydamlık istenen renk üzerine sulandırılmış ince bir boya tabakası sürülerek, resim detayları solgunlaştırıp zorlukla görülebilen bir duruma getirilene dek uğraşılır.

Picasso (1881-1973)

Picasso yirminci yüzyılın büyük bir devrimcisidir. Picasso, Fransız ressamı Georges Braque ile birlikte modern sanatın en etkili üsluplarından biri olan “Kübist” resmi keşfetti. Ama buluşun yeteneği hiç eksilmedi ve uzun sanat yaşamı içinde büyük hayal gücü ile yeni formlar ve renkler ortaya çıkardı.

Picasso’nun formlara uyguladığı deformasyon, onun resim çizmedeki beceriksizliğinin sonucu değildir. Kübist resimlerinden önce Mavi ve Pembe dönemlerinde yaptığı geleneksel alışkanlıklara uygun renkler ve konulardaki resimleri, bize onun yeteneklerini kanıtlayan yapıtlardır.

Hiçbir kuralı olamayan ressam dendiğinde Picasso akla gelmelidir. İlk bakışta resimleri karmakarışıktır: Düzeltmeler, biri biri üstüne binen renkler, kompozisyondaki iç içe geçişler...

Picasso daima kendi sanatçı içgüdülerine uymuştur. Ama bu içgüdü çalışmalarında gerekirse doğruluktan fedakarlık etse de daima yüksek bir resimsel güce yer veriyordu.

Yağlı boya resim tekniği ve uygulaması, çok çeşitli araç ve gereçlerin kullanımını gerektirir. Bunların bazıları tarih boyunca pek az değişmiştir. Bazıları ise önemli değişmeler geçirerek geliştirilmiştir. Hangi gereçlerin bulunabildiği, hangilerinin vazgeçilmez, hangilerinin isteğe bağlı olduğunu ve nasıl kullanıp nasıl saklandıklarını bilmemiz önemlidir.

Yağlı Boya

Günümüzde amatör yada profesyonel bir sanatçı kendi boyalarını kendisi mi yapmalıdır? Çoğu öğretim görevlisinin buna cevabı “Hayır” dır. Ama yine de bazıları çok şükür ki pek azı ticari olarak üretilen boyaların kalitesinde kesin bir garanti olmadığını ve bunları kullananların çalışmalarını gelecekte bozulmuş olarak bulma riski olduğunu iddia eden, artık modası geçmiş bir fikirde ısrar edeceklerdir. Ama bu “uzman”ların sözlerini doğrulamak için ünlü ressamlara danıştığınızda günümüz sanatçılarının kendi boylarını yapmadıklarını, bunları kaliteli malzeme satan belirli mağazalardan aldıklarını görürsünüz. Ama yine de boya yapımı konusunu biraz bilmede yarar vardır.

Eski belgeler, kitaplar ve uzman Maurice Boussetvan, Eyck’ten Goya’ya – Leonardo, Tiziano, Raffaello, El Greco, Rubens, Rembrandt ve Velazques dahil en eski ustaların atölyelerinde sanatçının boyalarını hazırladığı bir oda olduğunu söyler. Bu “mutfak”ta yada laboratuardaki raflarda üzeri etiketlenmiş pigment yada boya tozları kavanozları dururdu. Bu etiketlerdeki isimlerin bazıları bugünün imalatçıları tarafından da kullanılmaktadır: Kurşun beyazı, Napoli sarısı, zümrüt yeşili, ultramarin mavisi. Onların yanında toprak kaplarda veya şişelerde bezir yağı, fıstık yağı, bal mumu ve reçine gibi adlarda bir dizi madde görülebilirdi.

Bu köşede yanan bir şömine bulunurdu. Rafların yanında üzerine bir taş yerleştirilmiş sağlam bir masa yer alırdı. Taşın yanında havanlar, tokmaklar, spatüller, fırçalar yer alırdı. Ressam bu masa üzerinde bugünün sanatçısının da yapabileceği temel yöntemleri uygulayarak boyaları yapardı.