Boyaları palet üzerinde karıştırma ve bu karışığı tuval üzerine sürme işi fırçalar aracılığı ile oluşur. Yağlı boyada kullanılan fırçalar biçim ve türlerine göre iki bölüme ayrılırlar
a) Biçimlerinme göre
1-) Ucu sivri olan fırçalar
2-) Ucu yassı olan fırçalar
3-) Ucu toparlak olan fırçalar
Bunların kullanılışları tabloda yapılması arzu edilen işe göre değişir.
Yağlıboya resimde kullanılan boyalar palet denilen ince ve hafif ceviz veya limon ağacından yapılmış bir yüzey üzerine sıralanırlar. En iyi paletler sert parlak ve hafif olanlarıdır. Ceviz, limon, akaju veya kontraplakın seçilmeleri bundandır. Bu tahtalar yüzeyleri zımparalandıktan sonra ve yağlarla bazı işlemlere tutulduktan sonra kullanmaya elverişli olurlar.
Paletlerin biçimleri ve büyüklükleri ödevlerine göre değişik olur. Fakat esas olarak dikdörtgen ve oval biçimdedirler. Paletin bir kenarında baş parmağın geçeceği büyüklükte bir delik vardır. Sol elin baş parmağı bu delikten sokularak, palet güzelce kavranır ve paletin altında serbest kalan parmaklarla kullanılacak fırçalar tutulur. Palet kullanılacağı zaman önce üzeri haşhaş yağı ile ovularak toz ve kirlerden temizlendikten sonra boyalar üzerine dizilmeli ve karıştırılmalıdır. Yağlı boyada paletin temizliği pek önemlidir. Resim yapıldıktan sonra paletin ortasındaki boya artıkları terebentinli bezle iyice temizlenmeli ve sonra üzeri haşhaş yağı ile ovularak tozdan uzak bir yere kaldırılmalıdır.
Yağlar
Yağlı boyada kullanılan renkler, toz boyaların bezir veya haşhaş yağı ile ezilerek macun haline getirilmiş ve kurumaları için kalay tüp içine konulmuşlardır. Fakat bununla beraber tüp içindeki boyalar da zamanla sertleşir. Böyle kurumuş ve sertleşmiş yağ ve terebantin ile tekrar ezilerek macun haline getirilebilirse de bunların kullanılmaması daha doğru olur.
Toz boyaları ezme için kullanılacak bezir ve haşhaş yağının çok temiz, saf ve havanın oksijeni etkisiyle bozulmamış olması gerekir. Yağları kullanmadan önce turnusol kağıdı ile kontrol etmek yerinde olur. Toz boyalar ezilirken fazla yağ kullanmamalı. Boyaların katılığı orta derecede olmalıdır. Çok cıvık olarak tablo üzerine sürülen renkler sonradan kararır ve tablonun renk ahengini değiştirirler. Bunun için ressamlar, boyaları kullanmadan önce onları bir sünger kağıdı üzerine koyarak fazla yağları yok ettikten sonra kullanırlar
Yağlı boya yapımı çok zor değildir. Sorun, pigmenti (yani toz halindeki boya maddesini) bezir yağı içinde sulandırmak ve mermer bir yüzey üzerinde ezmektir.
Eski büyük ustalar için güç olan şey saf ve kaliteli ürünler bulamak ve renk sabitliği, sertlik, dayanıklılık açısından güvenilebilir bir boya formülünü keşfetmekti. Her sanatçının kendi formülleri vardır. Leonardo da Vinci, çeşitli yağlar denerken, Dürer fıstığı yağını kömür filtresinden geçiriyor; Tiziano lavanta çiçeği esansı ve güneşte rengi açılmış haşhaş yağı; Rubens kopal reçinesi, haşhaş yağı ve lavanta çiçeği esansı kullanıyordu. Bunlar ev bunlar gibi birçok yöntem büyük ustaların çalışmalarında kendi özelliklerini katıyordu. Bu işlemler on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Endüstri devriminin sonunda ilk boya fabrikalarını da ortaya çıkardı. Bunların bazıları deneyimsizlik nedeniyle çok kötü nitelikli boya ve renkler yaptılar. Bu yeni tüp boyaları ilk kullanan Emperyonist ressamların çalışmalarında lekeler, giderek değişen renkler, sarıya dönüşen beyazlar, yeşillenen maviler, siyahlaşan kahverengiler, siyenalar vb. görülür. Bu çeşit felaketler, geleneksel boya yapımı yöntemlerine dönmeyi haklı çıkarabilirdi. Ama bir ölçüde bu talihsiz olayların da bir sonucu olarak çağdaş boya yapımcıları ürünlerinin kalitesini giderek yükselttiler ve eski büyük ustaların kullandığı hammaddelerden de daha kalitelisini kullandılar. Böylece sorun çözüldü.
On beşinci yüzyılın başlarından bu yana sanatçılar en çok yağlı boya resimler yapmışlar ve yağlıboyayı diğer tüm malzemelerden üstün bulmuşlardır. Yıllar geçip üsluplar değişirken, hiç sona ermeyen sanatta mükemmelliğe ulaşma çabaları, onları yeni arayışlara yönlendirmiş ve yağlıboya resim tekniğinin gelişmesini sağlamıştır. Bu gelişme sırasında yeni ifade biçimlerini ve teknik imkanları vurgulayan hayran olunacak büyük eserler yapılmıştır. Yağlı boya resim sanatının tarihi bu evrim tarihidir.
Yağlıboyanın Tarihsel Gelişimi
Jan van Eyck (1380-1441)
Yağlıboya ile resim yapımının Jan van Eyck tarafından bulunduğu söylenir, fakat yağlıboyanın bu büyük ressamdan öncede kullanıldığını biliyoruz. Ancak Jan van Eyck’ın bu tekniği olağanüstü bir mükemmelliğe ulaştırdığı kesindir.
Eski Mısır dünyasında resim sanatı ebedi, sürekli ve kutsal olanı ifade etmek için kullanılmıştır. Mısır resim sanatı örneklerinin, büyük tapınaklar ve mezar anıtları içinde yer almasının nedeni de budur. Bu çevrede en önemli uğraşlardan birini tanrıların ve ötedünya sorunlarının oluşturması, ressamların gerçekçi üslup eğilimlerinde bile bu kavramlarla uğraşmasına yol açmıştır.
Eski Mısırlılar duvar süslemesine çok düşkün bir topluluktu. Tapınaklarda ve mezar odalarında boş bırakılmış bir duvar yüzeyine hemen hemen hiç rastlanmıyordu. Duvarlar ya basık rölyef şeklinde ve üzerleri boyanmış kabartmalarla, ya bir çeşit resim dili olan hiyeroglif yazılarla ya da doğrudan resimlerle döktürülüyordu. Boyanın önemli bir tamamlayıcı öge olarak yer aldığı, çoğunlukla pek alçak rölyef tekniğinde olan ve bazen de yüzey içine oyulmuş olan kabartmaların resim sanatı içinde yer alabileceği de düşünülegelmiştir. Buna rağmen Eski Mısır resim sanatının karakteristiği olan işler, mezarların içindeki, boyalı duvar resimleridir. Bu eserlerin yer aldığı anıtlar eski Thebes şehri çevresinde; ünlü Krallar ve Kraliçeler vadi-lerindedir. Firavunların yanı sıra soylu kişilerin mezarları da aynı bölgelerde bulunmuştur.
Thebes mezarlarını süsleyen ve Eski Mısır sanatının değişmez figür stilizasyonunu gözler önüne seren bir örnektir.
Resimlerin içinde yer aldığı büyük mezar anıtları, III-VI. sülaleleri kapsayan Eski Krallık döneminde (M.Ö. 2778-2263) inşa edilmiş dört köşe planlı, tuğla ya da taştan yapılmış sağlam yapılardır. Mastaba adı verilen bu yapılar doğu yönünde uzatılarak bir kült (ibadet) odası y& da bir şapelle bütünlenmişlerdir. V. sülale döneminde mastabalara birçok odalar eklenmiştir. Bu mastabaların en tipik örnekleri eski Memphis dolaylarındaki Sakkara mezar alanındadır.
Konu kağıda ya hiç çizilmeden ya da çizilerek suluboya çalışılabilir. Ancak suluboya şeffaf bir boya olduğu için çok hafif çizilmelidir. Daha sonra kağıt hafifçe nemlendirilmeli, mümkünse kenarlarından yapıştırılmalıdır. Fırçalardaki renk üst üste değil yanyana sürülür. Kağıt nemli olduğu için renkler kaynaşır ve çok güzel pasajlar ( geçiş ) oluştururlar. Açık tonlar su ile inceltilerek elde edilir. Kağıdın beyazlığından dolaylı olarak yararlanılır. Önce açık ve geniş yerler boyanır. Çünkü açık yerleri koyulaştırmak kolaydır. Beğenilmezse değiştirilebilir. Koyuyu açmak zordur. O da bir dereceye kadar nemli süngerle başarılabilir. Geniş alanlarında öncelikli boyanması, çalışma esnasında kağıdın kuruyacağı içindir. Kuruyan yerler tekrar sünger, pamuk ya da fırça ile nemlendirilir. Kağıt çok sulanırsa sonuçlar olumsuz olur. Kullanılan boya tüplerdeyse palete sıkılır ve sulandırılarak kullanılır. Eğer kuru cinsten ise çalışmaya başlamadan önce yumuşasın diye üzerine bir kaç damla su damlatılır. Yanımızda bir deneme kağıdının olmasında yarar vardır. Ayrıca en az iki su kabı olmalıdır. İnce ve kalın suluboya fırçaları da çizgisel ve lekesel çalışmalar için gereklidir.
Desen, formu görme yöntemidir. Desen doğrudan renkle değil çizgiyle ilişkilidir.
1- Çizgi ( Matisse, Klee ),
2- Ton ( Rembrandt )
3- Çizgi + Ton ( A. Lifij )
( Ton : Işık ve gölgenin leke ile ifadesidir. )
Desen resim sanatının temelidir. Renkler, ışık ve gölgeler, tablonun genel yapısı, kompozisyonu bu temel üstüne kuruludur. İyi desen çizebilmek, desenin işlevinde yer alan çizgi, hareket, denge, hacim, oran, form (şekil) ritm, kompozisyon, perspektif, ışık ve renk kavramlarının öğrenilmesiyle sağlanabilir. Desen çizerken, önce incelemeli, görmeli öyle çizim yapılmalı. Daha sonra da ayrıntıya geçilmelidir. Ayrıntıya geçerken bütün ile parça ilişkisi kurulmalıdır. Yüzeyin hareketinden hacim kavramı doğar. Eni, boyu, yüksekliği olan her canlı varlığın hacim kavramı vardır.
RESMİNDE ORAN : Bir cismin eni ile boyu arasındaki farka oran denir.
Sanat öğretiminin en belirleyici niteliği olan, öğrencinin yaratıcı kişiliğinin öne çıkarılması, Resim Bölümü'nde eğitim öğretim programlarının ana eksenini oluşturmaktadır. Bu program çerçevesinde, öğrencinin geniş bir perspektif içinde, çağdaş bir görüş ve anlayışla, sanatsal birikimler kazanmasına yönelik kurum içi ve dışı her türlü olanaklardan yararlanmaları sağlanır. Öğrencilerin düşünceyi görselleştirme çabalarında karşılaşacakları sorunları aşabilmeleri için çağın sanat anlayışı içinde gerekli hazırlanmasında özen gösterilir. Dört yıllık öğrenim boyunca bir sanatçı kimliği kazanan ve Resim sanatının geçerli kuram ve kurallarını öğrenerek özgün yapıtlar ortaya koyan, küreselleşmenin giderek önem kazandığı günümüzde genç sanatçı adaylarının ülke ve dünya kültür, sanat yaşamına olumlu katkılarda bulunmaları amaçlanmaktadır.
Eski Türkler'de resim sanatının doğuşu, bozkır kültürünün başlangıcına kadar geri gider. Proto-Türk devri ve Hun devrinde, Türkler için kendine özgülük yanı da olan resimden, daha doğrusu tasvir sanatından söz edebiliriz.
En erken devirlerden itibaren görülen kaya resimleri (petroglif), kaya ve mağara yüzeyleri üzerine yapılmışlardır. Bunlardan bazıları boya ile yapılmış, bazıları da kazıma ve çizme yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Kaya resimleri, Orta ve İç Asya'da miladdan önceki bin yıllardan, M.S.14. ve15.yüz- yıllara kadar çok çeşitli konuları kapsar. Özellikle, erken tarihli örneklerde, av kültürü ve sembolizmini yansıtan resimler egemendir. Bu resimlerin bazılarında sembolik anlamları ihtiva eden "hayvan mücadele sahneleri"nin proto-tiplerini ve sonraki bazı örneklerini meydana getiren birbirleriyle mücadele eden hayvan figürlerine rastlıyoruz. Zıt kavramların mücadelesini (iyi, kötü, aydınlık, karanlık vb.) sembolize eden bu mücadele sahneleri, insan-hayvan mücadele sahneleriyle beraber, tarih öncesi devirlerdeki "hayvan-ata" inancı ve "hayvan biçimine girme" teması ile ilgilidir.