İklim koşulları, erozyon, çürüme, yıkılma bitki ve yavanlar tarafından kaplanma, insan elinden çıkmış mimarlık yapılarının yeniden toprak olmasına neden olan başlıca etkenlerdir. Nitekim arkeolojik alanlar da bu nedenlerle bir moloz yığını haline bırakılan bir bahçenin, bakımsızlıktan adım atmayacak derecede bitkilerle kaplandığını yada sahipsiz kalmış bir evin çok geçmeden adeta bir harabe yığını haline gelişine çoğumuz tanık olmuşuzdur. Yani kısaca, malzemesi ne olursa olsun, bakımsız kalan yapılar kısa zamanda yıkılmaya ve giderek bitki örtüsüyle kaplanıp tümüyle kaybolmaya mahkumlardırlar.
Eski çağlarda bu süreç, kullanılan dayanaksız inşaat malzemeleriyle uyumlu olarak, kuşkusuz ki, daha da hızlı bir biçimde işlenmiş olmalıydı.
Herkesin yakın çevresinde bu türde gelişmeler olmakla birlikte, arkeolojiyle uğraşmayan kişiler genellikle, farklı toprak tabakalarının evlerin ya da kentlerin üzerine zamanla nasıl örttüğünü anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu yüzden de arkeologlara sorulan en başta geleni, toprak altında bir kent olduğunu nasıl anladıkları ve kazdıkları yerin altından duvarlar çıkacağını, nasıl önceden bilebildikleridir. Oysa bunu başarmak, kısa bir deneyim geçirmiş gen. Bir arkeolog için bile zor değildir. Arkeologun kaygısı kentin nasıl bulunacağı değil, yöredeki pek çok kalıntıdan hangisine kazı yapması gerektiği ve bu kazının yöntemidir.